23 Nisan 1920 tarihi, Türk Milletinin hayatında
önemli bir dönüm noktasıdır...
Bu tarih, milletin kendisini yönetme bilincinin
ortaya çıktığı tarihtir...
Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir...
Büyük Önder Atatürk, kayıtsız şartsız ifadesiyle de ne demek istediğini şu sözlerle açıklamaktadır:
Kayıtsız şartsız ifadesiyle belirtilen, egemenliği milletin üzerinde tutmak demek, bu egemenliğin bir zerresini, sıfatı, ismi ne olursa olsun, hiçbir makama vermemek, verdirmemek demektir. Bununla demek istediğim anlamı kolaylıkla anlayabilirsiniz.
1946 seçimlerine,açık oy, gizli tasnif
damgasını vurmuşsa da,Büyük Önderin sözleri
1950deki seçimlerde gerçek yerini bulmuştur...
Millet, iradesini ortaya koyarak,
kendisini temsil edecekleri
seçebilmiştir...
Sonra 27 Mayıs 1960 ihtilali...
Demokrasi kesintiye uğruyor...
Ve ihtilal gününü yıllarca bayram olarak
kutlayan bir ülke...
Demokrasi anlayışımız bu işte...
Ardından 12 Mart 1971...
Seçimle işbaşına gelenler,
muhtıra ile iktidardan uzaklaştırılıyor....
Ve 9 yıl sonra 12 Eylül ihtilali....
1950den 1980e kadar
iki darbe, bir muhtıra görüyor
milletin seçtikleri...
Tam bitti derken, 28 Şubat süreci...
Sen git, öbürü gelsin...
Ne güzel demokrasi ya!..
Bu kez de partilerini Garnizon gibi yöneten liderler çıkıyor karşımıza...
Demokrasi, özgürlük ve insan hakları
söylemlerini ağzından düşürmeyenler,
millet adına TBMMde görev yapacak vekilleri
seçilecek sıralara kendileri koyuyor...
Milletin değil, liderin istediği kişi TBMMye giriyor...
Oysa büyük lider Atatürk ne demişti:
Milli emeller, milli irade, yalnız bir kişinin düşünmesinden değil, bütün millet bireylerinin arzularının, emellerinin bileşkesinden ibarettir.
Ne oldu şimdi?..
Nerede millet iradesi?..
Akrabaları, yakın arkadaşları ve yanında çalıştırdıkları insanları meclise seçtirenler,
gerçek anlamda millet iradesinden söz edebilir mi?..
Ben inanmıyorum...
İnanan beri gelsin,bana da anlatsın!..