İlk filminde kendine özgü üslubu, ders niteliğindeki sözleri ile düzeni eleştiren Mustafali, bu kez İstanbul’da her şeye karşı.
Senarist Birol Güven’in yarattığı “’Mandıra Filozofu”nun geçen yıl gişede çok başarılı olması üzerine devamı çekilen “Mandıra Filozofu İstanbul’da ” bu hafta seyirci ile buluştu.
Geçen yıl 1 milyon seyirciyi salonlara çeken birinci filmin devamı niteliğindeki ikinci filmde de Mustafali (Müfit Can Saçıntı) yine yoğun bir kapitalizm eleştirisinde bulunuyor, adeta düzeni sorguluyor.
Babasının yoğun bakımda olduğu haberi üzerine annesi Gülfidan (Gülnihal Demir) ve emlakçı dostu (Kemal Karaçay) ile birlikte İstanbul’a gelen Mustafali, burada modern dünyanın insanlara dayattığı kurallara karşı çıkarak, kent insanının yaşam tarzını, ezberlerini bozuyor.
Paranın kapitalizmin bir ürünü olduğunu, sadece bu güce tapınmanın sevgiyi, barış getirmeyeceğini işyerinde çalıştığı patrona (Birol Güven) da kendi özgün fikirleri ile anlatan ve benimseten Mustafali, büyük kente gelerek öz benliğinden uzaklaşan üniversite öğrencisi kuzenini de (Uğur Alibaşoğlu) etkileyici sözlerle özeleştiriye yöneltiyor.
Her geçen gün devasa kulelerle betonlaşan, göç alan İstanbul’a ekonomik sıkıntıdan dev kentin altında kalarak ezilen sıradan insanların yaşamlarına dikkat çeken, gittikçe ticarileşen eğitim ve sağlık sistemine eleştirel bir bakış getiren “Mandıra Filozofu İstanbul’da” da Mustafali’nin modern dünya ile hesaplaşması anlatılıyor.
“Bir lokma bir hırka” düsturuna sahip, hırslarından arınmış Mustafali, İstanbul ve onun dayattığı acımasız yaşam kurallarıyla hesaplaştıktan sonra, annesi ve sağlığına kavuşan babasıyla birlikte kendi halinde doğa ile baş başa mütevazı bir yaşam sürdürdüğü Bodrum’un Çökertme Köyü ne doğru yol alıyor.
Yönetmenliğini Müfit Can Saçıntı, senaryosunu ve yapımcılığını Birol Güven’in üstlendiği , yaşama farklı bir pencereden bakan “Mandıra Filozofu İstanbul’da” bu hafta gösterime giren 8 film arasında anlattığı öykü ile öne çıkan bir seyirlik.
İzlerken düşündüren, sevginin, kardeşliğin, dayanışmanın, özverinin önemini yeniden anımsatan, doğru mesajlar veren, zaman zaman seyirciyi duygulandıran, insani değerlere vurgu yapan bir film “Mandıra Filozofu İstanbul’da”.
İstanbul’un beton yığınına dönüşmesi eleştirilen filmde yıkılan Emek Sineması, kapatılan İnci Pastanesi ve Gezi Parkı’na göndermede bulunularak, tarihi yapıtlara sahip çıkılıyor.
Umarım, seyirci birincisi gibi bu filme de ilgi gösterir.
Bu arada filmin galasına, davetliler ellerinde kitaplarıyla geldi
Çukurova Üniversitesi işbirliği ile “Kütüphanesiz Okula Karşıyız” sloganı adı altında düzenlenen galada, davetlilerden toplanan yaklaşık 2 bin kitap 20 köy okuluna gönderildi.

-En İyi İlk 10 Film-

Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) tarafından düzenlenen “47’nci Türk Sineması Ödülleri” gecesinde geçtiğimiz yıl 100 yaşını kutlayan sinemamızda bugüne dek çekilen “En İyi 100 Film” açıklandı.
İlk 10’a giren filmler arasında yönetmen ve senarist olarak Yılmaz Güney öne çıktı.
Yılmaz Güney’in yönettiği” Umut” ile senaryolarını yazdığı “Yol” ve “Sürü” “En İyi İlk 10 Film” arasında yer aldı.
Sinemanın yetkin eleştirmenleri tarafından ilk 10’a seçilen film ve yönetmenler şunlar:
Umut (Yılmaz Güney), Yol (Şerif Gören), Sevmek Zamanı (Metin Erksan), Anayurt Oteli (Ömer Kavur), Vesikalı Yarim (Ömer Lütfü Akad), Muhsin Bey (Yavuz Turgul), Sürü (Zeki Ökten), Selvi Boylum Al Yazmalım (Atıf Yılmaz), Masumiyet (Zeki Demirkubuz), Bir Zamanlar Anadolu’da (Nuri Bilge Ceylan).
Bu sezonun en iyi filmi Kış Uykusu , en iyi yönetmeni Nuri Bilge Ceylan seçildi.
“100 Yılın En İyi 100 Türk Filmi” arasında ilk 10’a giren filmleri arşivlerden ya da DVD ‘sini izlemek olası.
100 yaşını geride bırakan Türk Sineması’na “nice yüz yıllar”.