Günler hızla devinirken ve nefessiz aralıklarla bürokrasiyi takip ederken; bu akışı kesen bir aksaklık bizi bazen kendimize getirir. Ayağınız çıkar, kolunuz kırılır, kafanız patlar. Her neyse kendi felaket senaryonuzu kendiniz yazın, biz sizin işinize karışmayalım. Daha sonra çivili kalırsınız, yatağınıza, yorganınıza ve yastığınıza… Hele bir de hava kapalıysa sizinle hemdem olmaya çalışan, sizin vefasızlığınızın bitmesini bekleyen bu muhteşem üçlünün değmeyin keyfine… Bu büyük buluşmada büyük ağrılar ve sanrılar bile sizi hayallerinizin ülkesine ulaştıracak birer bilet olur. Siz böyle bir yolculuğa gitmek için nereye gittiğinizi bile bilmediğiniz bu hızlı yolculuğu öyle sıkı bir frenle durdurdunuz ki… Ne olacak şimdi? Olmazsa olmazınız olan bütün her şey artık gözünüze daha bir yavan gelmeye başladı değil mi? Meğerse peşinden koştuğunuz onca şey gerçek değilmiş. Siz şöyle bir hafta adam gibi kendinizle baş başa kalın da bakın neler göreceksiniz kendi içinizde. Boşa harcanmış hayaller, başkasının ucuz istekleri uğruna tüketilmiş yıllar intikam almak için bir bir çalacak kapınızı. Durun durun daha bitmedi. Ya çevrenizden akıp giderken varlıklarını fark etmek için kılınızı bile kıpırdatmadığınız dostlarınıza aldığınız umarsız tavra ne demeli? Siz onların varlıklarını silikleştirmeye çalışıyorsunuz ama böyle anlarda onlar size kendilerini hatırlatacaklar belki de. Tabii okuyan, yazan, çizen Kayıp Kıtalılar olarak siz de biliyorsunuz ki insanın beynine dakikada bilmem kaç bin düşünce üşüşüyor. Bu kadar düşüncenin içinde elbet bu unutulanlardan biri şöyle bir zülfü yare dokunup geçiverecek.
Sancılı bir süreç… Ama zaman zaman insanın bu şekilde kendisini zorlaması gerekmiyor mu? İnsan ancak bu zorlanmalar anında kafasını geriye çevirip bakıyor ve parmak uçlarında yükselip ne kadar ileriye gidebildiğini kontrol edebiliyor. Kafamızı kendi benliğimize toslamadan önce bir benliğimiz olduğunun farkına varıyoruz, kendimizi rölantiye aldığımız yaşam kesitlerinde. Rüyalarımız tekrar geri dönüyor ve onların uyarılarını daha dikkatli okumamız gerektiğini anlıyoruz. Ve hatta rüyalarımızdan başka her şeyin yalan olduğundan emin oluyoruz.
Yine de ikna olmuyorsunuz değil mi? Öyle yatağınızda yatarken size dışarıda dolaşmak, anlamsız günlük koşuşturmalar içinde debelenmek çekici geliyor. Ne diyelim, siz bilirsiniz. Biz söyleyelim dedik ve istedik ki hiç değilse hayatın boşluğunda kaybettiğiniz birkaç günü geri alın saygıdeğer Kayıp Kıtalılar.
ULTREYA…