Bizim memlekette dernekçiliğin imajı hiç de iyi değildir…
Misal, 12 Eylül den evvel dernek denilince ekseri terör yuvaları filan akla gelirdi.
Daha sonra iş değişti, dernekler, daha ziyade bir grup vatandaşın biraraya gelip yediği içtiği mekânlar halini aldı.
Bir ara, yardım ve hayır için kurulan dernekler revaçtaydı. Onların bir kısmı da üçkâğıtçı takımının elinde çarçur oldu.
Hele hemşehri dernekleri, bilgi ve yeteneklerinden ziyade kendilerine ait oldukları hemşehri gruplarının temsilcisi süsü vererek siyaset yapan şark kurnazlarının elinde oyuncak oldu.
Nihayet, dernek lafı öylesine tavsadı ki aklı başında insanlar bu işlere girmez oldu. Fıtratı gereği sosyal işlere uzak duranlar da dernek lafı duyar duymaz hepten burun kıvırmaya başladı.
Oysa doğru yapıldığında dernekçilik, gönüllü toplum hizmetkârlığından ibarettir.
Misal, gerçekten ihtiyaç sahibi bir insana yardım eden bir hayır derneğinde gönüllü çalışmak tek kelimeyle ulvi bir iş değil midir?
Doğayı korumak için kurulan bir cemiyetin içinde karınca kaderince emek etmekten güzel ne olabilir ki?
Cami yaptırma derneğinden spor kulüplerine, köy kalkındırma derneklerinden engelli derneklerine kadar her kuruluş, tüzüğünde yazan işlerle meşgul oldukları sürece makbuldür.
Hemşehri derneklerini de böyle sınıflandırmak gerekir. Gerçekten kendi kültürü ve tarihini yaşatmak adına sürekli etkinlikler tertipleyen, projeler geliştiren ve çabalayan hemşehri dernekleri işin özünde ortak kültürümüze de hizmet ederler. Balkanlısıyla Kafkasyalısıyla, Dadaşıyla, Efesiyle, Seymeni, Lazı, Kürdü, Çingenesiyle her biri aynı göle boşalan ırmaklardır neticede…
Lakin yukarıda da belirttiğimiz gibi hemşehri dernekleri ucuz siyasetin malzemesi olmaktan bir türlü kendilerini kurtaramıyor.
Oysa gerçek bir hemşehri derneği, hiçbir siyasi hareketin arka bahçesi olmamalı. Hiçbir siyasetçinin kişisel değirmenine su taşımakla uğraşmamalı.
Kendimizden örnek verelim:
Sosyal demokrat mübadiller derneği nasıl olmazsa, ülkücü ya da muhafazakâr mübadiller derneği filan da olunmamalı… Bizim derneklerimiz, tüm siyasi görüşleri kucaklayan ama vıcık vıcık siyaset yapılmayan cemiyetler olarak anılmalı.
Bu konuda derneklerin yönetimlerine çok büyük görev düştüğüne şüphe yok. Ama inanın, asıl vazife siyasetçilere düşüyor. Zira siyasetçiler hemşehri derneklerini oy deposu olarak görme yanlışından kurtulmalı…
Makbul olan hemşehri derneği, biz bilmem kaç kişiyiz diye mesnetsiz sallayan çakma dernekler değil, kültür ve tarihleri için emek ve proje üreten ciddi kuruluşlardır.
Böyle bir dernek inşa etmenin birinci şartı da siyaseti siyasetçiye bırakmaktır.
YEREL TARİH GRUBU NUN KIYMETİNİ YILLAR SONRA ANLAYACAĞIZ
Geçen hafta Samsun Yerel Tarih Grubu onuncu seneyi devriyesini, bir ödül töreni ile kutladı. Gazi Sahnesi nde yapılan törene, ilçe belediye başkanlarının yanı sıra bizim gibi tarih meraklısı olan arkadaşlar ilgi gösterdi.
Bazen laf arasında söylüyorum da bazıları kızıyor: Gün geçtikçe daha garip bir toplum haline geliyoruz…
Lafa gelince tarihe meraklı bir millet oluveriyoruz. Muhteşem Yüzyıl dizisinin rayting rekorları kırmasını, Hürrem Sultanı filan anlatan tarih kitaplarının best seller olmasını başka nasıl izah edeceksiniz?
Lakin birileri hadi gelin, içinde yaşadığımız kentin tarihinden bahsedelim derse hiç alakadar olmuyoruz. Samsun Yerel Tarih Grubu nun dönem başkanı ve şahsen benim çok değer verdiğim bir ağabeyim olan Emin KIRBIYIKın açılış konuşmasında altını çizdiği gibi etrafı camlarla kaplı görkemli kuleler dikenlere hayran olurken gerçek bir sanat eseri olan ecdat yapısı tarihi binaları görmezden geliyoruz.
İçinde çok değerli dostlarımın bulunduğu dinamik bir yapı olan Samsun Yerel Tarih Grubu, çok kısıtlı imkânlarla çok nitelikli pek çok işe imza attı. On seneyi dolu dolu geçirdi, saygın bir sivil toplum örgütü olarak kentimizin sosyal yaşamında kendisine yer edindi.
İçlerinde Samsun Mübadele Derneğinin de olduğu onlarca kişi ve kuruluşun ödül aldığı gecede öyle veya böyle kentimizin tarihinde katkısı olanların çoğu oradaydı. Biz de birçok arkadaşımız ve üstadımızla karşılaşıp görüşme olanağını bulmuş olduk böylece…
Bu ödül merasimleri gelenekselleşecek mi bilmem. Lakin teşvik edici olduğu için sürmesinde yarar var. Yine de söylemeden geçemeyeceğim, eğer devam edecekse çok kişiye çok ödül verelim demek yerine gerçekten çok hizmet edene ödül verelim denirse uzun vadede daha etkili netice alınır.
Misal, tarihi bina restorasyonuna kısıtlı imkânlarla büyük paralar harcayan bir belediye ile bu işin kıyısından bile dolaşmayan bir belediyeye aynı anda ödül vermek bence yeterince teşvik edici olmuyor. Benzer sözcükleri sivil toplum örgütleri için de söylemek yanlış olmaz.
Öte yandan Ondokuzmayıs Üniversitesi ndeki akademik kadroların Yerel Tarih Grubu ile daha fazla temas içinde olmasını sağlamak çalışmalara ivme kazandırır diye düşünüyorum.
Samsun Yerel Tarih Grubu nun kıymetini, belki yirmi sene sonra daha da iyi anlayacağız. Bir zamanlar çocukluk günlerimizi yaşadığımız sokaklar, gençlik ateşiyle dolaştığımız caddeler, bize geçmişimizi hatırlatan binalar giderek özelliklerini yitirdiğinde göreceğiz ki kaybettiğimiz değerler, aslında bizim kendi tarihimizdir.
Elbette yarınlarımız için endişe etmemiz lazım. Bu fıtratımızın bir gereği… Lakin bizi bekleyen asıl tehlike, dünümüzü kaybetmektir. Biraz da yerel tarihimiz için dertlenmeliyiz.
Gökdelenlerin soğuk siluetinin her geçen gün esir aldığı kentimizin geçmişine fener tutan Samsun Yerel Tarih Grubu na ne kadar teşekkür etsek az…