Şiddet, bir kişi ya da grubun başka bir kişi ya da gruba karşı fiziksel gücün bilinçli ve kasıtlı kullanımı olarak tanımlanmaktadır. Aniden ve abartılı biçimde ortaya çıkan ve karşısındakini yaralama ve/veya yok etme amacını güden saldırganlık, yıkıcı eylemlerin en üst noktasıdır. Ancak şiddet, kişinin kendine dönük saldırganlığını ve intihar davranışını kapsamamaktadır. Tüm dünyada sosyal bir sorun olan şiddet, ülkemizde maalesef giderek artış göstermektedir. Genç nüfusun sadece %20-25'i şiddete maruz kalmamaktadır. Şiddete maruz kalan %80'lik oran, şiddetin ne kadar yaygın olduğu gerçeğini göstermekte, bu da insanı dehşete düşürmektedir.
Şiddeti ortaya çıkaran nedir? Beynin fizyolojik ve kimyasal yapısının şiddet eylemine neden olduğunu gösteren çok sayıda delil olmakla birlikte, şiddetin öğrenilmiş ve uyum sağlayıcı bir eylem biçimi olduğunu gösteren çalışmalar da vardır. Bu ikisi arasında yer alan, biyolojik yapısı uygun olan insanların, belli sayıda şiddet eylemi ile karşılaşması durumunda, şiddetle ilgili biyolojik yapının aktifleştirilmesine neden olduğu gerçeği asıl çözülmesi gereken önemli bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Şiddetin ortaya çıkmasında birçok faktör rol alır. Bunlar; nörobiyolojik, sosyal, bireysel, ekonomik ve çevresel faktörler olarak sıralanabilir. Bu faktörlerin bazıları hakkında toplum olarak bizim yapabileceğimiz bir şey yoktur, çünkü bu faktörler tıbbi neden kaynaklıdır. Ancak çevresel faktörlerin oluşturduğu şiddet eylemleri hakkında yapacaklarımız vardır. Kadınlarda ciddi şiddet dışavurumu erkeklere kıyasla daha az gözlenir. Bunun birçok biyolojik sebebi vardır. Bunlardan biri yüksek sözel becerilerinin olması ve erken sosyal yetenek gelişimleridir. Bu da kadınların çoğunlukla kişiler arasındaki ilişkilerde şiddet yerine, diyalog yöntemini ön plana çıkarmalarını sağlamaktadır.
Şiddet konusunda çalışan bilim insanlarının, şiddet için belirledikleri risk faktörleri vardır. Bunlar; düşük okul motivasyonu, 10 yaşından önce suç davranışı, insanlara karşı merhametsiz davranışlar, fiziksel saldırganlık, duygusuz, katı ve sabit davranışlar, düşük sosyoekonomik düzey, kötü şartlarda büyüme, ailede suç öyküsü, yüksek derecede ebeveyn sorunları ve kötü komşu çevresidir. İçimizdeki şiddet ile ilgili belirtilmesi gereken birkaç husus daha var: Birincisi, şiddetin dini, cinsiyeti, milliyeti ve ideolojisi yoktur. Dolayısıyla oluşan bir şiddet eylemi üzerinden yapılan ayrımcılık ve toplumsal ötekileştirme çabaları, şiddetin önlenmesine değil, artmasına neden olabilir. İkincisi, medyanın oluşan şiddetin tüm detaylarını dakikalarca anlatması, şiddete yatkınlığı olan kişilerde uyarıcı etki yaratabilir. Üçüncüsü, film ve dizilerde şiddet eylemlerinin yoğun olması, insanlarda şiddet davranışına duyulan tepkinin duyarsızlaştırılmasına hatta normal görülmesine kadar uzanan modelleme davranışına sebep olabilir. Şiddete maruz kalan veya tanıklık eden çocukların büyüdüklerinde daha fazla şiddet içeren davranışlar sergiledikleri bilinmektedir. Daha da önemlisi bazı araştırıcılar, şiddete tanıklık eden çocukların, şiddete uğrayan çocuklardan daha fazla şiddet eğilimi gösterdiklerini ifade etmektedirler. Dördüncüsü, aile ve okulda sorun çözme becerisinde tek yolun 'diyalog' olduğu algısının güçlü bir biçimde oluşturulması gerekir. Aileye düşen en temel görev, çocuklarının davranışlarında şiddete eğilim görüyorlarsa, ileride daha fazla üzmemek ve üzülmemek için, sorun daha küçükken mutlaka çocuk için profesyonel yardım almaktır.
Unutmamak gerekir, şiddet bir kısır döngüye yol açan ve nesiller arası aktarımı olan bir eylemdir.