n
n n Mazlum ahı alan, o büyük günahı
n n kolay kolay taşıyamıyor...
n n Bir yerde tökezliyor işte...
n n O zaman Kalbini yokla diyor ya...
n n Bilenlere lafım yok elbette!..
n n Bilmeyene
n n Anıl Ege nin
n n Naylon Ahmet öyküsünü gönderiyorum...
n n Yeter mi?..
n n
n n
n n * * *
n n
n n Ahmet, köyün tek tahsilli
n n delikanlısıydı. İlçede, uzaktan akrabaları
n n olan bir avukatın yanında çalışarak,
n n liseyi bitirmişti. O yüzden köydekiler
n n ona Abugat Ahmet lakabını takmıştı. Ahmet, köyün
n n arzuhalcisiydi. Yazdığı dilekçeler karşılığında da küçük miktarlarda
n n para alırdı. Mahkemelik konuları da ilçede avukatlık yapan İmdat Beye yönlendirirdi...
n n Tek geçim kaynağı fındık olan köyün erkekleri, yılda iki kere bahçeye girerdi. Fındık ağaçlarının diplerinin temizlemesi ve ilaçlanması,
n n bir de ürün toplandığında. Fındık, köylüyü tembelleştirmişti. 150 haneli köyde, 3 kahvehane vardı ve hepsi de tıklım tıklım doluydu. Kimsenin para derdi de yoktu. Hemen hemen hepsi tüccardan borç para alıp, fındığı teslim ettiklerinde
n n ödeşiyorlardı ama çoğu yine borçlu kalıyordu...
n n Köyün fındık ağalarının eski şatafatlı günleri geride kalmıştı. Büyük ziyafet sofraları ancak düğünden düğüne kuruluyordu.
n n Kahvehaneler de adeta birer kumar yuvasına dönmüştü. Çayına, kahvesine
n n oynayana masa bile verilmiyordu.
n n Ağalar bile yoksullaşırken, Abugat Ahmet birden bire zenginleşmişti. Köyde gömü bulduğunu söyleyen çoktu. Dilekçe yazarak,
n n böyle para kazanılmazdı...
n n İşin aslı Abugat Ahmet in köy meydanında dövülmesiyle
n n ortaya çıktı. Deli Mehmet, onu döve döve kan revan içinde
n n bıraktı. Abugat Ahmet, Deli Mehmet in, akrabalarıyla ilgili olarak
n n Orman Müdürlüğü ne yaptığı şikayet başvurusunu karşı tarafa iletmiş, karşılığında da para almıştı. Yalan yalnış bilgilerle, Deli Mehmet i akrabalarıyla
n n kanlı bıçaklı yapmıştı.
n n Aynı yöntemle Çapsız Sırrı, Zurna Kasım ve
n n Dabrikatör Nuri yi de zora sokmuştu. Üç samimi arkadaş,
n n Abugat Ahmet in yalanları yüzünden aylardır konuşmuyordu...
n n Abugat Ahmet in foyası ortaya çıkınca, önüne gelen onu gördüğü yerde şamarladı, aşağıladı. Ne laf ne de dayak onu uslandırmadı. Çünkü yüzsüzdü. Yalvarıp yakarıyor, yalanlarını yalanla kurtarmaya çalışıyordu. Köyü dedikoduyla birbirine katan Ahmet e kimse dilekçe yazdırmaz oldu.
n n Aradan birkaç hafta geçtikten sonra köyü terkedip, ilçeye yerleşti. Avukat İmdat Beye gitti ve hemen işe başladı. İmdat Bey, Ahmet sayesinde köyden davalar almış, para da kazanmıştı...
n n Abugat Ahmet , İmdat Beyin yanında da rahat durmadı. Önemli dava dosyalarını inceleyip, karşı tarafın avukatına bilgiler sızdırıyordu. İmdat Bey ondan hiç şüphelenmedi. Taa ki
n n Çapsız Sırrı, Zurna Kasım ve Dabrikatör
n n Nuri, birbirleri hakkında açtıkları davadan vazgeçmek için
n n ilçeye İmdat Beyin yazıhanesine gelene kadar. Yılışık tavırlarıyla
n n hemşehrilerine şirin görünmeye çalışan
n n Ahmet i 3 arkadaş fena tersledi. Söylemedikleri laf da kalmadı. Zurna
n n Kasım, tam tokadı patlatacakken
n n İmdat Bey içeri girdi. Hayırdır çocuklar deyip,
n n onları odasına aldı.
n n Dabrikatör Nuri, tez canlı biriydi. Abugat Ahmet in köyde yaptıklarını
n n bir çırpıda anlattı. İmdat Bey onu can kulağıyla dinlerken,
n n kafasında şimşekler çakıyordu. Aklına mutlaka kazanacağı davaları kaybedişi geldi. Bilgileri sızdıranı biliyordu artık...
n n Dahili telefonla Ahmet i odasına çağırdı. Bir avukatın
n n müvekkili ile arasındaki ilişkinin güvene dayandığını
n n ve bunun bir meslek namusu olduğunu
n n söyledi. İmdat Beyin söylediklerinden
n n başına gelecekleri anlaşmıştı Ahmet. İmdat Bey devam etti:
n n Bir de yalan ve iftiralarla, dava dosyalarında olmayan kayıtlarla insanları karalamaya çalışıyorsun. Avukatlık mesleği kutsaldır. Buna avukat kadar, onun yanında çalışanlar da uymak zorundadır. Şimdi defol git ...
n n Abugat Ahmet masasını 5 dakikada boşaltıp,
n n adeta kaçarcasına yazıhaneden çıktı. İki odalı evine gidip,
n n valizini hazırladı. İlçeyi terketmek zorundaydı. Burası, köye benzemezdi. Hakkında yalan ve iftira attıkları insanlar, onu dövmekle
n n bırakır mıydı?.. İlk otobüsle İstanbul a gitti.
n n Aradan yıllar geçmişti. Köylü olanları unutmuştur diyerek, memleketine döndü. İlçenin otogarında
n n otobüsten indiğinde,
n n Naylon Ahmet diye bir ses duydu. Tereddüt etti. Bir defa daha Naylon Ahmet diye seslenildiğinde,
n n geri baktı. Bu İpsiz Recep ti. Ona da yanlış yaptığını hatırladı. İpsiz Recep in
n n boşanma davasında karısıyla arasında sırra haiz şeyleri; yalanlar ekleyerek,
n n anlatmıştı. İpsiz Recep, bu dedikodular yüzünden köyden ayrılmak zorunda kalmıştı.
n n Köylünün kendisini unutmadığını anladı. Hem de lakabı Abugat iken
n n Naylon du artık. Köye dönmenin bir anlamı yoktu... Ve geldiği gibi
n n İstanbul a döndü...
n n Ramazan ayının 3. günüydü. Muhtar Cevdet,
n n teravih namazından sonra
n n Celil in kahvehanesine geldiğinde elinde bir zarf vardı. Naylon Ahmet ten
n n mektup geldi dedi. Hiç kimse oralı değildi. Muhtar sesini yükseltti: Bırakın oyunu da şu satırları dinleyin ... Ahmet, büyük acılar yaşadığını ve pişmanlık içinde olduğunu yazmıştı. Sevdiklerimi görememek beni kahrediyor. Lütfen beni affedin. Yazıyı da Şems in
n n şu sözleriyle tamamlamıştı: Sana affedilmeyecek kadar büyük hata yapan birine, akıl sınırlarının bittiği yerden başlayacak ceza vermek istiyorsan; bütün samimiyetinle affet ...
n n Kahvehane sessizliğe büründü. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Dabrikatör Nuri nin basbariton sesi, sessizliği yırttı. Hidayete erdiyse mesele yok ...
n n Muhtar Cevdet, çevreyi süzdü. Yüzlerdeki merhamet duygusunu
n n hissetmişti. Sonra büyük bir sürpriz yaparak, Ahmet in zarfının içinden
n n ikinci kağıdı çıkardı. Ahmet, hileyle satın aldığı arazileri,
n n eski sahiplerine devredeceğini yazmıştı...
n n O gece kahvehanede olan herkes
n n Ahmet i affetti. Hem de bir daha ona Naylon Ahmet denilmeyecekti...
n n * * *
n n Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...
n