Yazımın başında siz değerli okurların geçmiş bayramını kutlar, hepinize sağlıklı ve mutlu nice bayramlar dilerim.
Hepimiz çocukluk evresinden geçtik. Kimi çok lüks başladı hayata kimi ise o kadar şanslı değildi belki de. Ben de orta ölçekli bir ailenin ilk çocuğu olarak 1997'de bu güzel şehir Samsun'da dünyaya geldim ve çocukluğum özenilecek derecede çok da iyi geçmedi. Çuvallarla dolu oyuncaklarım, dolaplara sığmayacak kadar kıyafetim yoktu. Ama her ne olursa olsun daima mutluydum ben. Parklarda, bahçelerde, mahallede her yerde yalnız başıma gezer, arkadaşlarımla oyunlar oynardık, hem de hiç korkmadan. Ne anamız merak ederdi ne de gözleri arkada kalırdı. Onların tek endişesi 'acaba çok koşup yoruldu mu?', 'Düşüp bir yerini acıttı mı?' gibi hususlardı. Üstelik tüm bunlar 15 yıl önce yaşanan muhtelif durumlardı.
Çocuklar hep pırıl pırıl. Yüz yıl önce doğup büyüyenler de, bizler de. Ve şimdikiler de pırıl pırıl. Aslında zaman pek fazla bir şeyi değiştirmedi. Melek yüzlü minik bedenler, o pırıl pırıl afacan çocuklar tıpkı bizler gibi parklarda ve bahçelerde oyunlar oynayıp eğlencenin dibine vuruyorlar.
Değişen tek şey; eller kirlendi. İnsanlıktan nasibini alamayanların sayısı fazlalaştı maalesef. Özellikle son dönemde yaşanan istismar, taciz ve bunun gibi acı olaylar insanlığa olan güveni azalttı. 15 yıl önce çocuğunu parka gönderirken gözü arkada kalmayan anneler, bugün çok basit bir şeye tahammül edemiyorsa tüm bunlar o insanlıktan nasibini almamış kirli ellerin çirkin tablosudur. Eskiden hiç tanımadığımız amcalar bize para verip, 'git bakkaldan sakız al, çikolata al' derlerdi. Yaramazlık yapardık yanağımızı sıkarlardı, şirin olurduk fotoğrafımızı çekerlerdi. Naz yapardık, mutlu olurduk. İşte tam da burada korkar olduk. Ben de tıpkı o amcalar gibi çocuklarımızı sevindirip, onlara daha güvenilir bir dünyanın olabileceğini hissettirmek isterim. Ya sizler?
Kirli ellerin yok olduğu, insani duyguların düzeldiği ve her şeyin çok güzel olduğu bir dünya dileğiyle...