Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak…
Sular sarardı yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…
Eğilmemiş arza, kanar, muttasıl kanar güller,
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller.
Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…
Çektiğim fotoğrafa bakarken Ahmet HAŞİM in MERDİVEN adlı şiirini hatırladım.
Kendi kendime şiiri mırıldandım…
Ahmet HAŞİM izlenimci bir şairdir.
Oysa bu fotoğraf gerçekçidir.
Sırtında yük taşıyan Anadolu kadınlarımızdan biridir.
Merdivenden çıkan -hayattır- aslında!.
Çoğu insanımız merdiven şiirindekine – kadın- dese de.
Akşam sularında kaçınılmaz son düşlenmektedir…
Nedir kaçınılmaz son?
Ölümdür!
Şairin şiirine hüzün, doğayla bütünleşerek yansımıştır!
Şair karamsardır!
Çocuk yaşta annesini kaybetmiş olmanın üzüntüsü, Ahmet HAŞİM de hep vardır.
Fecr-i Ati dönemi şairlerinden Ahmet HAŞİM in dili musiki ritmine yakındır.
Şiirinde psikolojik çağrışım vardır… İşte, Merdiven şiiri bunlardan biridir!
Fotoğrafa bakarken MERDİVEN adlı şiire karşılık:
Ağır ağır çıktık da ne oldu be Haşim
Bunca yıl bu merdivenlerden?
Yapraklar artık güneş renkli değil
Kıpkızıl…
Semaya ağlayarak bakmak neye yarar ki?
Mermerler artık yok soğuk soğuk
Halkın sesi gürleşti çıkmıyor boğuk boğuk
Eğilmemiş kırılmış kanayan kalpler
Dallarda durdu da ne yaptı bunca yıl bülbüller
Bükülmemiş tunca benziyor çelik gibi bilekler
Sevgiyi bekler hep kırmızı güller
Sular mı çağladı?
Savaşsız ve sömürüsüz bir dünya için sevinçten de ağlandı!
Bu bir bayramdır ruha serin serin dolmakta
Kızıl havaları seyret ki sabah sabah olmakta…
Diyen şair de vardır.
Şimdi her sanat eserinin kendi çağına ait olduğu gerçeğini anlayarak, yazılı edebiyat, kalıcı edebiyattır demek elbette doğrudur…
Şüphesiz okundukça, anlaşıldıkça!