n
n n Önce türküleri ele geçirip bir bir kurşuna dizdiler. Zira görüntü çılgınlığından kaçıp sığınabildiğimiz tek yuvaydı onlar. Meydan onlara kaldı, türkülerdeki güzelliklerin yerlerine kendi istediklerini güzelce yerleştirdiler. Kötülüklere kapalı gözlerini açtılar çocuklarımızın, direncini kırdılar yiğitlerin. İşte böyle çıstakların içinde kayboluyor değerlerimiz. Babamın sipsiyle çaldığı kıvrak melodilere karşılık gelen annemin yaktığı türküler, artık çok gerilerde kaldı. Şimdi insanlar birbirlerine duygularını anlatmak için daha moda, daha haşin ve daha direkt ifadelerle yetiniyor. İnceliği ara ki bulasın. Genç delikanlılarımız gönüllerini sevgililerinin zülfünün teline dolamak şöyle dursun, eğer hanım kızlarımız İnna’ya benzemiyorsa onlara pek itibar etmiyor, onlarla birliktelikleri konusunda oturup “Acaba mı?” diye şöyle bir düşünüyorlar. Nasıl olsa zamanları var, o daldan bu dala mutlaka birileri denk gelir canım. Hem arkadaşlarına nasıl hava atacaklar?
n n Yüzü gözü anlamlı, utangaç, bir bakışı kitaplar dolusu cümleye denk gelen kızlarımız da kalmadı üstelik. Onlar da alışveriş mağazalarında birbirlerinin ellerinden yeni ürünleri kaparcasına çekiştiriyor. Üstelik saç renkleri o kadar değişken ki, belki de sevdicekleri onları ikinci görüşünde tanıyamıyor. Zaten parola da bu, hızla değişeceksin, diğer güzellerle yarışacaksın. Çocuk seni her gördüğünde şaşıracak, ağzı bir karış açık kalacak. Yani özetle başka hatunlara ihtiyaç duymayacak. Ne yapsın zavallı kızlarımız, her şey o kadar hızlandı ki, sevdalanmalar bile ışık hızından öte. Gençler bir ay biriyle birlikte oluyorlar, ikinci ay aralarındaki tüm sevginin bittiğine karar verebiliyor. Sadece bir ayda sevdiğini nasıl anladın? Madem anladın sevdiğini, hemen nasıl bitirmeye karar verdin? Yoksa bu işin içinde bir başka mantık mı var da biz onu anlayamıyoruz? Bizimkisi de kafa kalınlığı işte. Ne yaparsın, biz o canım türkülerle büyüdük. Hantal zihnimiz jet hızında sevgileri algılayamıyor. Bizim sevdalarımız daha yavaş, daha sindire sindireydi. Uzaklarda olan yarin hasretini çeker, gözü yollarda olanımıza turnalarla haber uçururduk:
n n Bir çift durna gördüm durur dallarda
n n Seversen Mevlayı kalma yollarda
n n Bizi bekleyen var bizim ellerde
n n Bizim ele doğru gidin turnalar
n n Sadece turnalar değil sevdamıza şahit olan doğadaki bütün varlıklar ulaklık görevini üstlenirlerdi: Yağmur, bulut, saba rüzgarı…
n n Bad-ı saba selam söyle o yare
n n Mübarek hatırı hoş mudur nedir
n n Nideyim yitirdim yar bulamam çare
n n Mestane gözlerinde yaş mıdır nedir
n n Sevgilimizin saçının telini dünyalara değişmez, yollar ve yıllar araya girse sadakatimizden hiçbir şey kaybetmezdik. Biz o, o da biz demekti zaten; onun için yabancı gözlerden sakınırdık:
n n Açma zülüflerin yar yar yellere karşı
n n Senin zülfün benim telim değil mi
n n Bülbül figan eder güllere karşı
n n O yar benim gülüm değil mi
n n Sevgi, sadakat, gerçek güzellik, sabır… Zihinlerimize bunları neşeyle kazıyan türküler artık her daim kulaklarımızın pasını silemiyor. Türkü katili toplumumuz, çocuklarımızdan en olmayacak kavramları çalıyor. Müzik diye gençliğimizin dinlediği dımbırtıların sözlerine bakın. Sonra da kızıyoruz çocuklarımıza, güzelliklerden habersiz diye. Kızıyoruz çocuklarımıza korkak diye. Hangi birimizin evlerinde çocuklarımızı yüreklendirecek türküler onların kulaklarına dolduruluyor:
n n
n n Dadaloğlum yarın kavga kurulur
n n Öter tüfek davlumbazlar vurulur
n n Nice koçyiğitler yere serilir
n n Ölen ölür kalan sağlar bizimdir
n n Türkülerin vurulmasına göz yumduysak, sonuçlarına da katlanacağız; ne yapalım.
n n
n n ULTREYA…
n