Dünya değişiyor. Değer yargıları da ona göre evrim geçiriyor. Dün çocuklarımıza birer erdem olarak anlattığımız ne varsa bu gün 'enayilik' mertebesine inmek üzere.
Haliyle küçüklüğümüzde ninelerimizden dinlediğimiz masallar da kaçınılmaz olarak bunlardan etkileniyor. Keloğlan'ın iyi niyetiyle, Nasreddin Hoca'nın nüktedanlığıyla, Karagöz'ün hümanizmiyle olacak gibi değil… Yeniçağın 'yükselen' değerlerine göre baştan kurgulanmak gerekiyor masalları.
ZENGİN AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE FAKİR KARINCA
Ağustos böceği ile karınca sınıf arkadaşıymış. İki iyi arkadaşın yolları liseden sonra ayrılmış.
Çalışkan bir öğrenci olan karınca, ÖYS'yi kazanıp okumak üzere üniversitenin yolunu tutmuş.
Ancak derslerle arası hiç iyi olmayan ağustos böceği sınavda başarısız olmuş. Aylak dolaşırken bir gün televizyondaki ses yarışmalarından birine katılma kararı almış.
Allah vergisi güzel sesi ile jüriyi mest etmiş. Kısa sürede adını duyurmuş, çıkarttığı albüm çok satanlar listesine girmiş, çok zengin olmuş, ülkenin en güzel uğur böceği ile evlenmiş, magazin sayfalarının müdavimi haline gelmiş.
Bu arada üniversiteyi birincilikle bitiren karınca, bir türlü iş bulamamış. Mecbur kalınca pazarcılık yapmış, bir dükkan açmayı denese de esnaflığı becerememiş. Kredi kartları yüzünden borç batağına girmiş.
Günün birinde eski arkadaşı ağustos böceğinden yardım istemeyi akıl etmiş. Konağının kapısını açınca karşısında çocukluk arkadaşını gören zengin böcek, acıyan gözlerle ona bakmış.
'Elimden bir şey gelmez ki…' demiş. 'Al bunlar benim lisede yüzüne bakmadığım ders kitaplarım, bunları sobada yakar ısınırsın. Benim bu iyiliğimi de hiç unutmaz, duanı eksik etmezsin.'
FERHAT İLE ŞİRİN, KUPON ARAZİ
Arap şeyhinin oğlu Ferhat bir gün İstanbul'a gelir. Gezerken boğaza karşı manzaralı, enfes bir arazi beğenir.
Sorup soruşturur, bu "şirin" arazinin kamuya ait olduğunu öğrenir. Belediye Başkanına gidip kaça satacağını sorar.
Fiyat biraz pahalıdır. İmar hakkının beş kat daha yükseltilmesini ister, aracılık eden adamın oğluna bir daire hediye eder. En sonunda "şirin" arazisine kavuşan Ferhat, halinden memnun ülkesine döner.
Herkes çok mutludur.
DOKUZ CANLI KÜLKEDİSİ
Üvey annesi ve kardeşleri tarafından eve kapatılan küçük kız, mahallede herkes tarafından 'külkedisi' diye anılmaktadır.
Bir yılbaşı günü ailesi eğlenmek için dışarı çıkar ve onu yanlarında götürmez. O da pencereden kaçar.
Önce ters yöne giren bir arabanın altından son anda kurtulur. Daha sonra kavga eden Fenerli ve Cimbomluların arasında kalır. Oradan güçlükle kurtulunca mafya çatışmasının ortasına düşer. Tam oradan kaçmayı başarmışken az ileride eylemcilere müdahale eden polislere denk gelir. Derdini anlatıncaya kadar akla karayı seçer. PKK'nın patlattığı bombalı araçtan ve eğlence merkezi çıkışında karşılaştığı IŞID militanından saniye farkı ile paçayı sıyırır.
Nihayet dışarı çıkmanın parlak bir fikir olmadığını görüp evine geri döner. Ancak yolda önüne çıkan kapkaççıları atlatması gerekecektir.
YAMUK PRENSES VE KIRK HARAMİLER
Annesi küçük yaşta ölen prenses, cadı üvey annesinin tedrisatından geçerek iyice arsızlaşır.
Şımarıklık ederek Kral babasından kendisini eğlendirmesi için yedi tane cüceyi hizmetine aldırır.
Zamanla iyice azgınlaşır. Yol kesip haraç toplamaya başlar. Bu işi cücelerle yapamayacağını kısa sürede anlar. Cücelerin sayısı hem az, hem de güçleri yetersizdir.
Cücelerin yerine kırk haramiler ile anlaşır. Soyup soğana çevirmedikleri kimse kalmaz. Cüceleri ise beş alana iki bedavaya pazarda satar.
CİN ALİ VE LAMBADAKİ CİN
Bir köy ağasının oğlu Ali, yolda gezerken bir lamba bulur. 'Neymiş bu, satsak para eder mi?' diye sıvazlarken içinden cin çıkar. 'Dile benden ne dilersen, üç hakkın var!' der.
Ağaoğlu Ali sırıtır, 'Senden şimdilik tek dileğim var.' cevabını verir.
Şaşkın cin, 'Neymiş o?' diye sorar.
Ağaoğlu Ali, 'Senin gibi üç dilek yerine getirebilecek yüz tane daha şişe cini istiyorum.' diyerek sırıtır.
İki dilek bu cinden, üç yüz tanesi öteki cinlerden bir sürü dilek hakkı elde eden Ağaoğlu Ali'nin keyfine diyecek yoktur.
KIRMIZI BAŞLIKLI BOZKURT
Dişi bozkurt Asena, ailesiyle beraber hiçbir şeyden habersiz ormanda mutlu bir hayat yaşamaktadır.
Bir gün ormana gelen kötü insanlar, fabrika kurmak için sürünün lideri olan Asena'nın dedesinden izin isterler.
Uzun müddet direnen dede kurt, nihayet fabrikasına ortak olma teklifi karşısında dayanamaz ve gerekli izni verir.
Ancak insanlar, fabrika bitince sözünde durmaz. Dede Kurt'u fabrikanın içinde bir kafese hapsederler. Üstelik fabrika, ormanın havasını suyunu kirletmektedir.
Buna çok üzülen Asena, kırmızı başlığını kuşanır, gizlice fabrikaya girmenin yollarını arar. Niyeti Dede Kurt'u demir parmaklıklardan çıkarmak ve ormanı kurtarmaktır. Ancak işi hiç de kolay değildir.
KÖŞEYİ DÖNEN PİNOKYO
Arsızca yalan söyleyen ve her yalan söylediğinde biraz daha burnu uzayan Pinokyo'nun bu üstün meziyeti kısa sürede fark edilir. Devir yüzü kızarmadan yalan söyleyenlerin makbul olduğu bir dönemdir.
Onun vasıflarından yararlanmak isteyenler, ilk iş olarak hemen havuz gazetelerinden birinde köşe yazarı yaparlar. Sipariş ettikleri her yalanı söyledikçe burnu biraz daha uzayan Pinokyo, kısa süre içinde televizyonlardaki tartışma programlarının tercih edilen adamlarından biri haline getirilir.
İşi daha da büyüten uzun burunlu dostumuz, çok geçmeden bir araştırma şirketi kurarak seçim anketi işine de el atar.
Yalancı Pinokyo, ülkenin en uzun burunlu ve en zengin adamlarından birisi olur. Aileler, onu çocuklarına örnek gösterir. O artık bir star,bir medya fenomenidir. Herkes onu uzun burnundan dolayı kolayca tanımakta ve hayranlık duymaktadır.