Geçen gün Asarcık yoluna vurdum arabayı. Yolda izde taze kar vardı. Yükseklere çıktıkça daha bir sertleşiyordu hava. Gebi köylerinden birine doğru çevirdim direksiyonu. Birkaç kilometre ancak gidebildim. Kar yolları kapamıştı. Yolda kenarında bir ağıl gördüm. Yardım istemek için arabadan indim.

Elinde kürek, tezek istifleyen bir amca çıktı karşıma. Selam verdim, selam aldım. 'Hele bana bir el at dayı!' dedim. 'Arabam daha öteye gitmez. Ama benim yolum bitmedi.'

Adam ağzında cigara, 'Hayırdır, bu kurt soğuğunda nereye gidersin?' diye sordu.

Yanaştım. Kulağına eğildim. 'Selenge'nin kulübesine…' cevabını verdim.

Suratını ekşitti, küreğine yaslandı. 'Ne yapacaksın o cazu karıyı? Gara ormanın içinde kulübesi… Lanetli diye kimsecikler gitmez onun yanına.'

Tebessüm ettim. 'Selenge'yi iyi tanırım. Biraz ürkütücüdür ama kimseye ziyanı olmaz.'

'İyi madem… Sen bilirsin, at üç beş kuruş sana bir at kiralayayım. Başka türlü varamazsın oraya.'

Dediğini yaptım. Koyuncu amca bana kır donlu bir at verdi. Kış kıyamette bir saat at sürdüm. Dere tepe düz gittim, nihayet kara ormana vardım. Buz tutmaya yüz tutmuş bir dereyi geçip bir kayalığa sırtını vermiş ahşap kulübeye vardım.

Bacadan tüten dumanı görünce sevindim. Selenge buradaydı… Atın yularını bir çalıya iliştirdim. Kapıyı tıklattım. Selenge ikiletmedi, 'Kapı açık Katip! Gir hele!' dedi.

Kulübenin eski püskü kapısını gıcırdayarak açtım. İçim ürpermişti. Şaman Selenge, bana eskiden beri 'katip' diye hitap ederdi. Gelenin ben olduğunu nerden bilmişti acaba?

Bendeki de laf! Kırklar Meclisinin seçtiği, 'atanmışlardan' değil miydi Selenge? Sis Dağındaki obasında ailesiyle beraber yaşayan küçük bir kız çocuğu iken çadırının üzerine düşen yıldırım ile başlamıştı onun hikayesi… O vakit, bu vakit Altaylar'dan Urallar'a, Çin Seddinden Alp Dağlarına kadar olan topraklarda onun üzerine kahin yoktu.

'Otur!' diyerek yanındaki minderi gösterdi. '2017 için kehanet mi istersin?' diye sordu bir taraftan da… İçimden 'Bunu bilmesi şaşırtıcı değil, her sene bu vakitler gelip yeni yıl için kehanet istiyorum zaten' diye geçirerek oturdum gösterdiği yere. Yanımda getirdiğim heybeyi uzattım. İçinde biraz nevale vardı. Selenge'nin para ile işi olmazdı. Hediyelik bir büyük somun ekmek, bir parça et, az süt ve kahvaltılık getirmiştim.

Kadın Şaman, yanı başında duran tuğu uzattı. Üstünde rengarenk yüzlerce çaput bağlıydı. Selenge adını da bu renklerden alıyordu zaten: Eski Türkçede Selenge, 'gökkuşağı' demekti… İçlerinden yeşil bir çaput seçip çözdüm, kahinin önünde duran su dolu tasa bıraktım. Merakla beklemeye başladım.

Kumaş iyice suyu emip dibe çökünceye kadar sessizce izledik. Selenge başını iki yana sallayarak Kök Türkçe bir ilahi okudu. Sonra ellerini şakaklarına götürdü. 'Görüyorum… Evet, görüyorum…' dedi.

Ben de merakla eğilip suyun dibine inmiş kumaşa baktım. Kadın Şaman'a nelerin malum olduğunu anlamaya çalıştım. 'Ne görüyorsun Selenge? Çabuk söyle!'

'Görüyorum…' diye tekrar etti Şaman. '2017'de olacakları görüyorum: Âşık Obalı…'

'Âşık Obalı mı? Bizim Mustafa Bilir abi mi? Ne olacak ona?'

'Bir şey olmayacak… Gene eskisi gibi sazın teline vurup yeni dörtlükler yazacak!'

Dudak büktüm. 'Başka?'

'Hacer Kaya… O da fakir fukaraya, garip gurebaya yardım etmek için çırpınmaya devam edecek.'

'Ya?'

'Şaban Kılıç… Nerde ülkücü varsa ziyaret edip halini hatırını soracak eskisi gibi. Hüseyin Kurt, derin analizlere devam… Yücel Tanyeri dünyayı dört bucak dolaşacak.'

Selenge'nin anlattıklarından tatmin olmamıştım. 'Ya başkanlık ne olacak? Yeni anayasa geçecek mi?' diye bodoslama sordum.

Çatık kaşlarını kaldırmadan devam etti Şaman: 'Sonseray Şıkrak, kedi beslemekten vaz geçmeyecek. Necdet Uzun her Pazar kıssadan hisse yazacak. Erdoğan Tok rejime devam, iki kilo daha verecek.'

'Ama şey… Peki başkanlık?'

'Salih Meriç yeni projeler üretecek. Embiya Sancak Saathane'deki restorasyon çalışmalarını izlerken yeni bir arkeolojik keşif yapacak. Recep Yılmaz Samsun'u didik didik edip yeni kalıntılar bulacak.'

'Kalıntı mı? Fakat?'

'Evet… Kuşlar görüyorum… Kızılırmak Deltasında yeni bir kuş türü bulunacak. Onun fotoğrafını da Serdar Küçük çekecek. Bedirhan Özcan konserlerde ut çalmaya başlayacak. Hüseyin Kösebay yerel tarih gurubuyla beraber eski ve yeni Samsun resimleri sergisi açacak.'

'Peki ama… Başkanlık? Suriye meselesi? Terör?'

'Hüseyin Zorlu, yeni çekilecek Malkoçoğlu filminde başrol teklifi alacak. Sürmeli köyünde Süleyman Özata'nın girişimleriyle organik menemen standı açılacak. Erkan Avcı'nın Çorbacı'sı künefe tatlısına başlayacak. Ahmet Kasap ve oğulları Mc Donald's işine girecek. Osman Kara bıyığı, Ali Ün kravatı, Erdoğan Özoral piposu moda olacak.'

Selenge'nin söyledikleri hakikaten garipti. Her sene dünyada neler olacağını bal gibi bilirken bu sene hiçbir mühim konuda topa girmiyordu.

'Dur, az soluklan!' diye kestim sözünü. 'Geçen sene Rus uçağı düştüğünde, 'bizimkiler Moskova'yla tez zamanda barışacak' diyen sendin… 'Türkiye'nin başbakanı sessiz sedasız değişecek' diyen yine sendin. 'Askeriyede bir kargaşa çıkacak, hatta İngiltere Avrupa'dan kopacak, Amerika'nın başına erkek bir başkan geçecek' diyen de sendin… Hiç kimsenin bilemeyeceği kehanetleri yapan Selenge, niye bu defa hiç dünya meselelerine hiç girmiyor?'

Kadın Şaman hiç istifini bozmadı. 'Bu sene buğdayda bolluk, fındıkta yokluk olacak' demekle yetindi.

'Ya boş ver fındığı fıstığı… Niye mühim şeyleri söylemiyorsun? Yoksa çok mu fena şeyler görüyorsun?'

Ellerini şakaklarına götürüp tekrar tasın içine baktı Kadın Şaman. Sonra başını iki yana salladı. 'Fena şeyler görmüyorum.' diye mırıldandı. 'Daha doğrusu hiçbir şey göremiyorum.'

Şaşırdım. Kırklar meclisince atanmış böyle büyük bir kahin, nasıl göremezdi gelecek sene olacakları? 'Nasıl yani?' dedim endişeyle.

'Bunda hayret edilecek bir şey yok Katip!' cevabını verdi Selenge. 'Ortalık öyle toz duman içinde ki memlekette kimse burnunun ucunu göremiyor. Hal böyleyken ben bir kap suyun içine bakıp da neler olacağını nasıl göreyim kuzum?'