'Kişi kendini nasıl bilirse başkalarını da öyle bilir' Der atalarımız. Politik olsun olmasın bütün davranışların, önemlisi iletişimin, yanılgılarda ana ekseni üç aşağı beş yukarı bu sözdeki ifade gücüdür.

Sosyoekonomik ve siyasi yorgunluk, kapital egemenlik sonucu davranışlar üzerinde hakim olan bireyci-çıkarcı duruş sonucu iletişimde kurulan ilk cümleler güvenirliliğini maalesef yitirmiş duruyor.

Çoğu zaman konuşulanlara (yalan ya da kasıt aramadığınız için inanırsınız) tepkiniz saf olmakla suçlanır. İnsanların sizinle konuştuklarına inandığınız için saf, keklik ve argoda ne kadar andavallı kelime varsa üstünüze yapışır. Dolayısıyla insan kaybeder, insanlık kaybederek.

İtham ve yanılgı çoğalınca da yalan ya da kasıtlı çarpıtma olup olmadığı zamana bırakılır. Zamanda da insanın kalitesi; amiyane tabirle emdiği sütün hükmü, görgüsü, vicdanı yani ikili ilişkide toplam değer gücü olan karakteri öncelik kazanır ve sorun artık bir karakter sorunu olarak tecelli eder.

En yaygın yanılgı bu çerçevede muhataplarınızın başka muhataplar konusunda serdettiği düşünce bilgi vesairenin aslında kendi olduğudur.

Yani A kişisi hakkında konuşulan şey ki genelde en hafif haliyle kıskançlık en ağır haliyle kine dönüşmüş çekememezlik kıskançlıkla karalama olur; kurulan cümleler de aslında konuşan kişi ile alakalı bir sorun olduğunu belirtir. Sorun konuştuğunuz kişidir, karaladığı değil. Herhangi birini herhangi bir hata yada kötü davranıştan dolayı bahseder ancak o hatayı o kötü davranışı en çok söyleyen yapar, gibi.

Ez cümle mesele karakter meselesi. Literatür de şöyle tarif eder: Ayırt edici nitelik. Bir bireyin kendine özgü yapısı, onu başkalarından ayıran temel belirti ve bireyin davranış biçimlerini belirleyen, üstün ana özellik, öz yapı, ıra, seciye.

Şüphesiz girişte de bahsettiğimiz sosyal siyasal ekonomik neden ve sonuçları çok etkin olabilir. Ama kötü olana karşı direnç de bir karakter meselesidir.

Ulaşılacak erek neyse onun için değerleri görmemezlikten gelen hiç kimsenin abat olduğuna şahit olmadım.

Çıkarın büyüklüğü ya da küçüklüğü karakterin bedbahtlığını değiştirmiyor. Çıkar adına bütün denklemler eşitsiz ve değersizdir.

Bunun içindir ki, genel kabul görmüş bütün zamanlarda tevazu, asudelik eğer kaybetmişse sorumlusu göremeyendedir.

Zamanın çirkefliğine aldanıp çirkefliğin değerli olması, değersizliğin değer olarak kabul görmesi; kişisel bir büyük problem olduğu kadar, piyasada geçerli olandır. Nezakette karar kılmış asalet tıp ki Gresham'ın meşhur tezinde dediği gibi tedavülden kalkar. Kötü para iyi paranın piyasada olmasına izin vermez.

Mesele de burada noktalanıyor zaten.

Piyasa insanı mı

Yoksa

Değerler insanı mı olacağız?

Mesele seciye meselesi sevgili okur.

Dini tutunum

Milli ve manevi tutunum

En çok seciyeyi ayakta tutmak içindir.

O çökünce neyin dikildiği

Neyin kazanıldığı çok da önemli olmuyor.

Yeryüzü nelere şahit olmadı ki.

Güzel günlere uyanın

Sağlıcakla kalın