Sen oy verirsin...
Hizmet beklersin!
Al sana hizmet derler...
Tak!
Ovanın tam ortasına getirip konduruverirler santrali...
'Biyo' takısını yumuşatıcı...
Raporları 'aklamatik' diye kullanarak!
***
Sen oy verirsin...
Hayatının kolaylaşmasını beklersin...
Tufanlar ve sağanaklar yağdırırlar üstüne...
'Zam! Zam!' diye...
Kafana düşer...
Akıllanmak istersin ama...
Umut yoktur, UMUT!
***
Sen oy verirsin...
Vekil seçersin...
Ama senin değil, ismini yazanların vekilidir aslında...
Çaresizce beklersin...
Senin parmak kımıldamaz…
Senin için en küçük adımlar atılmaz…
Seni asla duymaz…
Bir sonrakinde 'vekil' seçmek için ama...
Herkes kandırıverir seni, 'vekil' diye...
***
Sen oy verirsin...
Çocuklarım iş aş bulsun diye...
Ama senin çocukların güvenilmezdir (!)...
Güvendiklerini doldururlar belediyelere...
Hatta tüm koltuklara...
Yakınlar, öpülenler, hısımlar...
Parti ileri gelenlerinin (!) çocukları...
Sen şehrini emanet edersin de...
Onlar adaletle çocuğuna işin ucundan tutturmaz...
***
Sen oy verirsin...
Meclislere gönderirsin birilerini...
Beklersin ki haklarını savunsun...
Savunur elbet, savunmaz mı?
Hem de en alasından...
Ama seninkini değil...
Sadece kendininkini...
Nefsinin arzu ettiklerini...
Yakınlarını...
Çıkarlarını...
***
Yani tencere dibin kara, seninki benden kara hesabıdır bu iş...
Amblemler değişse de...
Öpenler de değişmez, öpülenler de...
Ama her öpülen bir işe yerleştirilmez o ayrı...
Her oy verilen...
Her koltuğa oturtulan...
Parmağı ağzında gezer de...
Balın hesabını soran olmaz...
Bal sırası kendine gelecek diye!