11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün,
suskunluğunu
bozmak zorunda
bırakılması;
belki de iyi oldu.
Siyasetteki
şehir efsaneleri
domino taşı gibi
yıkılıverdi...
AK Parti içinde
Erdoğan-Gül arasında
bir siyasi kavga
beklentisi, Gül'ün
yeni bir parti kuracağına
yönelik söylentiler
ve "Hayır" kanadının
Cumhurbaşkanı
çatı adayı olarak
Gül'ü gösterme
çabaları...
Gül'ün bu açıklamasını
anlamak için
önceki gün
Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın söylemlerine
dikkat etmek lazım...
Erdoğan, AK Parti içinden
Gül aleyhine
yapılan birtakım tezviratları
ima ederek, "Benim adıma sadece sözcüm konuşur" dedi...
Erdoğan; böylelikle Gül'e
yönelik
birtakım söylemlerin
arkasında
olmadığı
mesajını verdi...
Yetmedi, "Gönülleri alacağız"
dedi...
Gül de bu pası,
ciddi bir devlet adamı
saygınlığıyla
karşılıksız
bırakmadı elbette:
"7 sene tarafsız olarak Cumhurbaşkanlığı yaptım, günlük siyasete girmeyeceğimi söyledim. Bütün birikimimi tecrübemi yeri geldiğinde ülkem için paylaşma sorumluluğum var. Ülke zaten yeteri kadar kutuplaşmanın içerisinde, Türkiye'nin önüne bakması gerekir. Hükümete yardımcı olmak gerekir. Türkiye'nin bütün bu zorlukları aşması gerekir. Beraberlik içinde soğukkanlı hareket edilmesi gerekir. Beni, polemiklere sokmak için uğraşanları da ciddiye almam."
Erdoğan ve Gül'ün
bu karşılıklı üslubu,
birilerinin
senaryosunu da bozacak gibi...
Önümüzdeki süreç
neyi gösterir bilmem ama
bu ülke bizim, bu bayrak bizim,
bu devlet bizim ve elbette
bu hükümet de bizim!..
Hükümet başarısız olur ve
sorunların altında kalırsa,
bunun bedelini
sadece iktidar değil,
bütün millet ödeyecektir...
Bu millet,
her gün kavga izlemekten,
hakaret sözcükleri duymaktan
bıkmıştır artık!..
Memlekette;
huzur ve barışa,
iş ve aşa,
hak ve hukuka
dair güzel şeylerin
olması için
gün, birlik ve beraberlik
günüdür...
Bunu, Erdoğan'ın
bütün toplumu kucaklayan
söylemleri
sağlayabilir...
Bu süreçte de
siyaset arenasındaki
sis perdesi
dağılır, taşlar yerine oturur...