Teknoloji hayatımızın ayrılmaz bir parçası. Hatta odak noktasında yer alıyor. O kadar ki anne babalar olarak bizlerin en büyük korkularından birisi evlatlarımızın birer teknoloji bağımlısı haline dönüşmesi. Bu anlamda İstanbul başta olmak üzere birçok ilde ve hastanede internet bağımlılığı polikliniği çoktan açıldı. Peki, teknoloji bize hükmedecek mi? İnsanlığın sonu mu geliyor? Bana göre hayır.

Teknolojiyi doğru kullanmak son derece önemli. Dünya satranç şampiyonu Garry Kasparov 1997 yılında IBM'in geliştirmiş olduğu makineye yenildiği gün insanlık da bu soru ile karşı karşıya kaldı. Bilgisayarlar örüntü esasına göre çalışır. Yani insanın verdiği kurallar çerçevesinde hareket eder. Bir sonraki tahminlemeyi yaparken de belleğinde daha önceden yer alan bilgilerin doğrultusunda karar verir ve hamlesini yapar.

İnsanlarda olan ama bilgisayarlarda olmayan en temel özellik ise yeni fikir ve kavramların üretilmesi. Her ne kadar yapay zeka verilen anahtar kelimelerden yola çıkarak yeni bir metin ortaya çıkarıyor gibi olsa da iki olay birbirinden farklı. Dolayısı ile henüz bu anlamda makinelerin insanoğluna karşı galip geldiği gibi bir durum söz konusu değil.

İspanyol moda markası Zara makineler ile insanoğlunun yeteneklerini bir araya getirerek farklı bir model geliştirdi. Bu modelin karar mercii bilgisayar değil; insan. Geçmiş satışlara göre satış planlamaları istatistiksel analizler kapsamına girer ki bunu zaten makinelerin ilgili modülleri zaten yapıyor. Zara'nın modelinin ismi 'fast fashion' olarak adlandırılıyor. Bu modele göre Zara gençlere hitap eden ve ucuz ürünleri mağazaya koyuyor. Bu ürünler çok çabuk demode olduklarından Zara, fabrika ve depolarını kıyafetleri halen modayken çok süratli bir şekilde üretip nakledecek şekilde dizayn etti. 'Hangi mağazalar için hangi ürünleri üretelim' sorusunun cevabını ise Zara mağaza müdürleri sayesinde tespit ediyor. Mağaza müdürleri mağazadaki müşterilerin yanına gidiyor ve nasıl bir ürün aradığını, ürün alırken hangi özellikleri/nitelikleri aradığını soruyor. Bu sayede ilk elden veri toplamış oluyor. Benzer şekilde müdür mağaza içinde gezerek müşterilerin satın alma davranışlarını da gözlemliyor. Her iki yöntemle de mağazanın müşteri profili ortaya çıkmış oluyor. Daha da ötesi o bölgedeki müşterilerin hangi tip ürünleri talep ettiğini ortaya çıkarmış oluyor. Bu sayede kısa sürede inanılmaz bir veriyi bilgiye dönüştürmüş oluyorlar.

Bu sistemin işleyebilmesi için yazılım elbette stokların takibi gibi konular için gerekli. Ancak bu sistemde kilit nokta mağaza müdürleri. Mağaza müdürlerinin nitelikleri, becerileri ne kadar üst düzey olursa şirketin kar oranı da o oranda yüksek olacaktır. Bu noktada bireylerin beceri odaklı eğitimden geçmesi gereği ortaya çıkıyor. Çağımızda artık okumak tel başına yeterli değil. Okuduğundan tez, antitez ve sentez üçlemesini yapacak bireylere her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda yaşıyoruz. Beceri odaklı eğitimin eğitim sisteminin tüm kademelerinde yeniden ele alınması gerekiyor.

Teknolojiden korkmak yerine onunla beraber yaşamayı öğrenmek gerekli. Gelecekte insan kaynakları bir eleman alırken belki de robotlarla ne kadar iş yapabilme beceriniz ne kadar yüksek olup olmadığına bakacak. Ne dersiniz?