n
n n
n n “Aşkım için canımı veririm. Özgürlük için aşkımı veririm” dedi.
n n Hem okudu hem de yazdı. Tüm dünyayı gezdi sonunda canından bezdi.
n n Jamaika, Dominik Cumhuriyeti, Küba, Bahama, Maldiv, Puket, Tayland, Hindistan, Sri-Lanka, Malta, Dubai, Bahreyn, Abudabi, Mısır, Tunus, Fas Ve Avrupa’nın tamamı. Tüm bu ülkeleri görmüş oralarda yaşamış. Üç lisanı ana dili gibi konuşan bir kadın o. En sonunda Katmandu’da aradığı Nirvanayı bulamayınca, aşkı, serveti terk edip koşulsuz ve katıksız sevginin peşine düşmüş bir Amazon kadın.
n n Onu daha önce 1.Ocak.2011 tarihinde Bekir Coşkun Cumhuriyet Gazetesi ndeki köşesinde anlatmıştı.
n n Habertürk Gazetesi ne konu olmuş. Daha sonra da Pakize Suda yazmıştı.
n n Bir kez de ben yazmak istedim. Bir de benim kalemimden okuyun isterim. Onu ilk gördüğümde ilgimi çekmişti. Yayından her an fırlayacak bir ok gibi duruşu vardı. Onu önce bir Kızılderili kadını sanmıştım, daha sonra da Türkan Dağdelen olduğunu öğrenmiştim.
n n Bazı insanların kaderleri soyadlarında gizlidir. Taşıdıkları soyadları ona güç verir. Türkan Dağdelen Muğla da küçük bir köyde doğdu. Beş kardeşe sürekli bakarak kendi çocukluğunu ve genç kızlığını yaşayamadı. Belki de hiç çocuk olamadan büyüdü. Çocukluğu hastalık çeşitli zorluklar ve yokluklar içinde geçti. Bildiği tek oyun kuzular, koyunlar ve kaval sesi dinlemekti.
n n Mahallede çocukların elebaşı o idi. Arı kovanlarını kurcalamak, yılan yuvalarını keşfetmek, komşu bahçelerinden meyve çalmak, en yüksek ağaçlara tırmanmak onun en güzel uğraşları idi. Bütün bunların sonunda aldığı cezalar ve kulaklarının uzayıncaya kadar çekilmesi onu hiç yıldırmadı.
n n 1970 yılında babası Almanya’ya giderken ona küçük bir zeytin ağacı ve kardeşlerini emanet etti. Giderken zeytin ağacına ve kardeşlerine iyi bakmasını tembih etmişti. Zeytin ağacı da kardeşleri gibi büyüdü, gelişti. Ama Türkân’ın babası bir daha hiç geriye dönmedi.
n n Okula başlama vakti geldiğinde Ortaca’ya dedesinin yanına gitmek ve köyünden ayrılmak zorunda kaldı. İlerleyen yıllarda babası tüm aileyi Almanya’ya yanına almaya karar verdi. Bu arada Türkân azmi ve hayata bağlılığı sayesinde böbrek yetmezliğini de yenmişti.
n n 1976 yılında İzmir’den kalkan uçak onu yeni ufuklara ve maceralara götürmüştü. Yaşının küçüklüğü sayesinde Almancayı çok kolay öğrendi. Ortaokul ve meslek lisesini zorlukla bitirdi. Çünkü okul ve öğrencilik yılları onun kara günleri olmuştu. Frankfurt’a büyük bir otelde 3 yıllık otelcilik eğitimine başladı.
n n 1988 yılında Almanya’dan Türkiye’ye tatile gelirken trafik kazsında annesini kaybetti. Bundan sonra hayatı değişti. Kardeşleri ile birlikte tekrar Türkiye’ye dönmek zorunda kaldı.
n n Yeni işine başlamayı beklerken 1994 yılında üç aylığına İngiltere’ye gitti. Üç ay için gittiği İngiltere de tam onüç yıl kaldı. Çünkü onu Londra’da büyük bir aşk bekliyordu. Evlendi tam 13 yıl Londra’da kaldı. Bu arada birçok ülke gezdi. Maldiv’lerdeki tsunami felaketinden teğet kurtuldu. Kurtulması gerekiyordu. Çünkü onu Türkiye de bir görev bekliyordu.
n n Sri-Lanka da gönüllü olarak kimsesiz çocuklar için çalıştı. Daha sonra Hindistan’a tatil için gittiğinde bu kez de sahipsiz hayvanlar için çalıştı. Kaldığı lüks otele sadece yıkanmak için uğrardı.
n n Aradan yıllar geçtiğinde Ortaca’ya hayalindeki küçük ama sevimli restaruantını açmak üzere döndü.
n n Fakat evdeki hesap çarşıya uymamıştı. Tesadüfen karşılaştığı tecavüze uğramış o zavallı ve siyah köpek gözleri ile ondan yardım istediğinde, bütün hayatı değişti. Artık önünde bambaşka bir sayfa açılmıştı. Sokak hayvanlarının gördüğü inanılmaz işkenceler, halkın ve belediyelerin yaptığı hayvan katliamları, zehirlemeler onu kahretti. Hayvanların açlıktan öldüğünü, ölmeyenlerin ise dağlara atıldığını görmek onu farklı boyutlara taşıdı. Çöplükte bulduğu bir kedicik, köpekçik derken, artık dönülmez bir yola girmişti. Zaman geçtikçe sokak hayvanlarının ne büyük sorunlar içinde olduğunu anladı. İnsanların acımasızlığı, merhametsizliği ve hatta hayvanlara yaptıkları korkunç işkencelere muhatap oldukça, konuya daha çok eğildi.
n n Belediyelerin görev ihmali yaptığını 5199 sayılı yasayı 5199 kez ihlal ettikleri ve orta çağdan kalan zihniyetle insanlık dışı yaptıkları katliam ve zehirlemelere isyan etti.
n n Tam da bu anda Ortaca Belediyesi bir anne ve altı yavrusu katledilince çaresizlikten tükendiğini hissetti. Antalya’da “Varsak katliamı” yapıldığında, bu katliama ve devlete baş kaldırmayı, isyanı öğrendi. En önemlisi devlet kurumlarına dilekçe yazmayı randevu almayı, kurumsal çalışma ve örgütlenmenin bilincine vardı.
n n Bu arada sadece adı olan ama hiçbir icraatı olmayan bir hayvan derneğini üzerine alarak hayata geçirdi. Hayatının en büyük düşü olan o küçük lokanta ve kır kahvesi hayali artık bir sis perdesinin ardında ve çok uzaklarda kalmıştı. Kararlıydı bir daha ardına bakmadan Tanrı’nın ona açtığı bu kutsal yolda yürüyecekti.
n n Ankara da ilk HAYTAP toplantısına bir sivil toplum örgütü olarak katılmıştı. Türkiye’nin değişik bölgelerinden gelen ve hayatlarını bu gayeye adayan insanlarla burada tanıştı.
n n Sivil toplum örgütlerinin demokrasi gereği olduğunu öğreniyor ve kavrıyordu.
n n Görevini yapmayan, ihmal eden ve cana kast eden kurumlarla amansız bir mücadeleye adadı kendisini. Sayısız eylemler ve protestolar yaptı. Yüzlerce şikâyet dilekçesi yazdı ve hiç yılmadı.
n n Yaptığı açlık grevi Türkiye genelinde ses getirdi. Yol arkadaşlarından büyük destek gördü.
n n Sayısını hatırlayamayacak kadar hayvan kısırlaştırdı. Sahiplendirdi. Onları besledi, açları doyurdu. Hastaları tedavi etti. O artık bu kutsal camianın Florence Nightingale’i olmuştu.
n n Ne yazık ki bağnaz insanlar çoğunlukta idi. Defalarca tacize, iftiraya uğradı.
n n Arabasının lastikleri kesildi. Aynaları kırıldı. Üç kez evine girdiler. Yatağının üzerine zehirlenen bir köpek bıraktılar. Fiziksel saldırılara uğradı. Bütün bunlar onu yıldıracağına keskin bir kılıç haline getirdi. O artık savunmasızların, suskunların, dilsizlerin sözcüsü, avukatı en önemlisi annesi olmuştu.
n n Kaç kez bırakıp kaçmak istediyse de kendi yüreğinden ve onların gözlerinden kaçamadı. İngiltere ve Almanya da oturma hakkı olmasına ve büyük yabancı firmalardan iş teklifleri almasına karşın bırakıp gidemedi. Bekir Coşkun’un da dediği gibi sevginin kalesine kendisini tutsak etmişti bir kez. Dönüşü ve çıkışı olmayan bir yoldu onun yolu…
n n Ormanlarda baktığı dostları onu hep bekledi. Bu arada tüm servetini bu yolda harcamıştı.
n n Bir kez dönüş biletini aldı. Ama ardına baktığında gördüğü manzara, oracıkta uçak biletlerini yırtıp atmasına vesile oldu. Gözyaşları içinde onu bekleyen ormanına döndü. Yıllar önce Bulgaristan’da yaşadığı ve asla unutamadığı rüyalarını hep kâbusa çeviren bir olay vardı. Bulgar zulmünden kaçamak isteyen yaralı bir karı, kocaya yardım etmek isterken Bulgar polisi tarafından hırpalanmış ve sınır dışı edilmişti. Bulgar doktorlar daha önceden de annesi ölmeden iç organlarını boşaltıp yaşlı kadını koskoca farelerin gezdiği bir odaya atmışlardı. İçindeki merhamet duygularına asla gem vuramıyordu.
n n Mücadelesine eskisinden de daha güçlü olarak devam etmeye başladı. Bütün azmini, hırsını, çaresiz ve dilsiz hayvanların bakışlarından alıyordu.
n n KAFKA “Bütün soruların cevapları, bir köpeğin bakışlarında gizlidir.” Diyordu. Dağdelen işte bakışları anlıyor ve onlarla gözleri ile kontak kurup konuşuyordu. En önemlisi onların istediği sevgiyi yüreğinden onlara akıtıyordu.
n n Ortaca ve Köyceğiz belediyelerinin desteğini alarak, yavaş da olsa yol almaya devam etti.
n n Uzun bir mücadele sonunda şahsi parası ve imkânları ile kurduğu ( HAYDOST BAKIMEVİ) bir şefkat yuvası haline getirerek üç belediye başkanı ile masaya oturdu. Ve bir protokol imzalatmayı başardı. Bugün kendi yönetimi altında üç ilçenin kullandığı bakımevinde 400 den fazla köpek 100 kadar kedi yaşlı, kör, hasta hayvanlara ve bir de katıra bakım hizmeti vermektedir. Bir veteriner hekim, üç yardımcı personel ile kozmosun kendine açtığı bu bilinmez uzun yolda ilerlemektedir. Ben ona kendini anlatacağı bir kitap yazmasını önerdim. Çünkü inanılmaz bir yaşanmışlığı ve ayrıntıların gizemleri ile dolu bir hayatı var. Bu hayatı ancak kendisi yazmalı diyerek düşündüğümden bana anlattığı özelini ben kendime sakladım. Çünkü o bir gün mutlaka yazacak. Yazmazsa çıldırabilir diye düşünüyorum.
n n Dağdelen çok güzel bir kadın. Nasırlı ve çatlak elleri manikürsüz, dudakları rujsuz. Aynaları unutmuş sadece toprağı, ormanını ve hayvanına adamıştır kendisini.
n n Gücü soyadında saklıdır. Dağdelen’dir o…
norder abortion pill redirect where can i buy abortion pills