Yılgınlıklarla umudu kaybetmek;
kolayca teslim olmak demektir...
Sebatla çalışıp, umutla
hayat yolunda yürüyenler
hedefine er ya da geç ulaşıyor...
Mucize; en küçük ihtimalin
gerçekleşmesi değil mi?..
Bunun için de
umudu kaybetmemek
gerekir...
Aynen bugünkü öyküde olduğu gibi...
* * *

1942 yılıydı. Üç adam, Venezuela da elmas arayarak aylar geçirmişti. Sürekli yürümüşler, yerlere eğilip elmas çıkar ümidiyle binlerce taş toplamışlardı. Ama boşuna!.. İçlerinden biri, Rafeal Solano, kuru nehir yatağındaki bir kayaya oturup iki arkadaşını yanına çağırdı: Ben vazgeçtim dedi. Daha ileri gitmenin anlamı yok. Şu taşa bakın, bulduğum dokuz yüz bin dokuz yüz doksan dokuzuncu taş belki de. Ama tek bir elmas yok. Bir tane daha alırsam bir milyonuncu taşı toplamış olacağım. Ama neye yarar. Ben vazgeçiyorum.
Diğer ikisinden biri alayla:
Bari bir tane daha topla da bir milyon olsun dedi. Solano şakaya şakayla karşılık vererek:
Pekala dedi. Bu işi terk etmeden önce bir taş daha arayayım bari.
Yorgun gözlerini kapatarak elini elmas umuduyla eşeledikleri taş yığınına uzattı ve yumurta büyüklüğünde bir taşı aldı:
İşte arkadaşlar dedi. Milyonuncu taş da tamam. Benden bu kadar!
Baktı ki, topladığı bu son taş çok ağırdı, normal bir taştan çok daha ağır. Bu durumun farkına varır varmaz Solano eliyle taşı birkaç kez daha tarttı, sonra da: Bu bir elmas! diye bağırdı, Bu gerçekten elmas! Sonrasında New Yorklu bir kuyumcu, Rafael Solano ya topladığ o belki de milyonuncu taş için yüz binlerce dolar verdi.
Daha da sonraları, Kurtuluş adı verilen bu taşın, dünyada bulunan en büyük ve en saf elmaslardan biri olduğu anlaşılacaktı.

* * *

Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...