Zaaflarımız vardır...
Kullanılmaya hazır...
Hassasiyetlerimiz vardır...
Zafiyete dönüşen...
Bağımlılıklarımız vardır...
İlkelerimizi ezen...
İhtiraslarımız vardır...
Her şeyi ezip geçen...
Bizi biz olmaktan çıkarıp...
Hırs küpü ego canavarının elinde kul eden...
***
Siyaset böyle bir karmanın içinden sıyrılıp çıkar...
Bağımlılıkları tutsak edip...
Zaaflardan yararlanır...
Hassasiyetleri kullanır...
İlkeleri tuzla buz edip...
O ihtirası taşıyanların egoları için...
İlkelerini yedir...
Seçenin de, seçilenin de...
***
Böylece başlar...
'Zafere giden yolda her şey mubahtır' sözünün gereği...
Yalanlar, iftiralar, çamurlar...
Her türlü kutsala uzanan kirli eller...
Kirli diller ve beyinler...
Her silah kullanılır, 'zafer' için...
Kılıktan kılığa girer, o isterikler...
Üç kuruşluk çıkar için, kıvrılır da beller...
'Etek' giyene laf eder, o melun diller...
Uzanırken eller milletin helal malına...
Dönem bu ya...
Bir de nam katar o el sahipleri şanına (!)
***
Ayrışma, karıştırma, kutuplaştırma...
Aşağılanmışlık duygusunu bir benlikte buluşturup tavan yaptırma...
Komplekslerin ezilmişliğine haykıran bir ses olup...
'Zafer' çığlıklarını atarken...
Koltuğa oturanların ve hemen yanındakilerin...
İkbalini ve istikbalini abat etme sanatıdır aslında...
Bilenler, düşünenler ve anlayanlar için siyaset!
Hele hele...
Etiği dama tıkıp...
Ahlakı tatile gönderip...
Kutsal düşünceleri, 'kılavuz' odaklı törpüleyip...
Bağımlılarınızın umut bekleyen duygularına yönlendiriyorsanız!
***
Yani...
Zifiri karanlıkta vicdanınızın ışıkları aydınlatmıyorsa yolunuzu...
Siyaset, politika, koltuk, makam bürümüşse ufkunuzu...
Yoldaş bulmak, kazanmak, koparmak için mubahsa her şey...
Okumamışınızdır, o emri verenin gerçek mektubunu!