Bugün 30 Ağustos 2019…Türk Tarihi'ne, Aziz Şehitlerimizin ve Gazilerimizin kanlarıyla yazılmış şanlı Zafer Bayramı'nın 97. Yıldönümü…Coşkuyla kutladığımız bu önemli güne kanları ve canlarıyla katkı sağlayarak bizlere armağan eden, başta büyük kurtarıcımız Başkomutan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'e ve silah arkadaşlarına olmak üzere;
27 Ağustos 1922 sabahı Mustafa Kemal Paşa'ya telefonda kuşattıkları tepeyi yarım saat sonra alacaklarını bildirmesine rağmen bunu başaramayınca intihar ederek hayatına son veren Miralay Reşat (Çiğiltepe)'a;
Özellikle cephenin biraz gerisinde yüksekçe bir yere oturup tabancalarını dizlerine koyarak "Geri çekileni vururum" mesajı vermesi ve birkaç sefer geriye kaçan askerler üzerinde bunu bizzat uygulamasıyla 'Deli Halit' lakabını alan Mirliva Halit (Karsıalan)'e;
Kütahya'nın Emet ilçesinden kendisi, Emet halkı ve süvarileri tarafından kaçırılan Yunan ordusunu kovalayarak İzmir'e giren ilk süvari birlikleri komutanı Ferik Fahrettin (Altay)'e;
Demiryollarının kesiştiği yer olan Eskişehir'e bir üs kuran ve savaş boyunca derme çatma trenlerle cepheye asker, cephane, malzeme nakleden; ray döşeten; gerektiğinde ray ve vagonlardan çelik söktürüp kılıç yaptıran miralay Behiç Bey'e;
İstanbul'dan bizzat kendisine gönderilen ve Mustafa Kemal Paşa'yı tutuklamasını emreden telgrafa rağmen 'Ben ve kolordum emrinizdedir Paşam!' sözünü söyleyerek Mustafa Kemal Paşa'nın emrine giren Birinci Ferik Musa Kazım (Karabekir)'a;
İzmit ile Adapazarı'nı geri alıp, Sakarya Meydan Muharebesi'ne katılarak üstün başarılar kazanan Birinci Ferik Kazım Fikri (Özalp)'ye;
Birlikleri ile İzmit ve adapazarı üzerinden Bilecik ve Eskişehir istikametine ilerleyen İngiliz kuvvetlerine Geyve yakınlarında ateş açarak onları durdurup geri püskürten ve Türk Kurtuluş Savaşı'nı fiilen başlatan ilk komutan olan Mirliva Ali Fuat (Cebesoy)'a;
Bahriye Nazırlığı'ndan ayrılan ve Anadolu'daki Milli Mücadele hareketine katılan albay Hüseyin Rauf (Orbay)'a;
İstanbul'dan Anadolu'ya silah ve mühimmat kaçıran, İtalyan işgalindeki Antalya depolarında bulunan silah ve mühimmatın Kuva-yı Milliye'ye kazandıran Mirliva İbrahim Refet (Bele)'e;
İstanbul Hükümeti tarafından ulusal hareketin önderlerinden biri olarak rütbesi kaldırılan, nişanları geri alınan ve idamına karar verilen Müşir Mustafa Fevzi (Çakmak)'ye;
Harbiye'de Askeri Taktik ve Strateji Öğretmenliği yapması nedeniyle başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Kurtuluş Savaşı'ndaki üstü düzey komutanların büyük çoğunluğu tarafından "Hocam" diye hitap edilen, Büyük Taarruz'dan önce taarruz stratejisinin belirlenmesi için yapılan toplantılarda, tedbirli ve titiz karakteri nedeniyle, taarruz planını çok riskli ve tehlikeli bulduğu için şiddetle itiraz eden, ancak yine de verilen emirleri, biri hariç, harfiyen yerine getiren Orgeneral Yakup Şevki (Subaşı)'ye;
Yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatip olan, Kurtuluş Savaşı'nda cephede Mustafa Kemal'in yanında görev yapan, sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılan Onbaşı Halide (Edip Adıvar)'ye; Kağnıyla cepheye silah taşıyan Fatma Nine'ye; İnebolu'da bulunan cephaneleri Ankara'ya götürülmesinde çocuğu ve kağnısıyla yer alırken, kış şartları nedeniyle cephane ıslanmasın diye battaniyesini cephaneye saran, bebeğine de sarılıp onun donmaması için uğraş verirken donarak ölen Şerife Bacı'ya; Onbaşı olduğunda neredeyse sadece kadınlardan oluşan birliği ile düşmanın cephe gerisine bir saldırı düzenleyen ve aralarında bir Yunan subayı dahil toplam 25 esir askerle geri dönen Erzurumlu Kara Fatma (Seher Erden)'ya;
Düzenli ordu kurulana kadar yirmi aylık bir sürede düşman kuvvetlerinin Aydın kanadından Anadolu içlerine ilerlemesi engelleyen Yörük Ali Efe'ye; Kocayayla baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için hızla öne atılınca başından vurularak şehit olan Gördesli Makbule'ye; Çanakkale'de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek alıp dağa çıkan ve Yörük Ali Efe'ye katılan Emir Ayşe'ye; Bekir Ağa Bölüğü`ne baskın düzenleyerek tutuklu bulunan vatansever ve aydınları kurtarıp Anadolu`ya geçmelerini sağlayan Yahya Kaptan'a; Bir Fransız gemisini kaçırmayı başarınca ona layık görülen istiklal madalyasını geri çevirerek "Ben madalya için değil milletim içim savaştım" diyen İpsiz Recep'e; Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın gizli örgütü Karakol'un yöneticisi Naciye Faham'a; İşkence görmesine rağmen Karakol'un adresini vermeyen Topkapı'lı ebe Şahende'ye; Felah Grubu'na saraydan bilgi taşıyan V. Murat'ın kızı Fehime Sultan'a; İşgal protestolarında on binlere konuşan Şükufe Nihal'e; Sebahat'e ; Zeliha'ya; Darülfünunlu Saime'ye; 12 yaşında İnönü muharebelerinde savaşan Nezahat'e; 'Muharebe bana düğündür Paşam' diyen Mustafa Kemal'in askeri Sivaslı Fatma Seher'e;Çerkez kadınları örgütleyen Hayriye Melek'e; Alaşehir'deki zulmü dünyaya çektikleri telgraf ile duyuran Makbule'ye; Nebile'ye;Yunan işgaline elinde silahla karşı koyan Turgutlu'lu Çavuş Ayşe'ye; Ödemişli Fatma'ya; Köpekli Nuri Çetesi'ne katılan Aydınlı -namı diğer Binbaşı- Ayşe'ye; Yörük Ali Efe'nin 1. bölüğü 4. mangasında nişancı olarak savaşan Emire Aliye'ye; Elinde balta ile Menderes Köprüsü'nde düşman bekleyen Arşın Teyze'ye; Sarayköy'e gelen İngilizci Nasihat Kurulu'nun üzerine silahla yürüyen Adöv Ayşe'ye; Başındaki yırtık örtüsünü erkeklerin yüzüne atıp, 'alın bunları örtünün, verin silahları ben savaşırım' diyen Kezban'a; Mavzeri hiç susmayan şehit eşi Senem Ayşe'ye; Düğünde takılan altınları Ankara'ya bağışlayan Kastamonu'lu 17 yaşındaki Hatice'ye; Üç kızını Mustafa Kemal'e emanet edip Sakarya Cephesine koşan ve yaralanan Ayşe Çavuş'a; Düşmanla işbirliği yapan oğlunu vurup dağa çıkan Domaniçli Habibe'ye; Erkek kılığında savaşan ve sonra kadın olduğu anlaşılan Halime Çavuş'a; Ve;'Geldikleri gibi giderler' deyip, geldiklerinden biraz daha hızlı gitmelerini sağlayan Başkomutan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'e ve silah arkadaşlarına çok şeyler borçluyuz… Ruhları Şad ve mekanları Cennet olsun!..