n

n

n

n

n

n

n AB için görüşmeler ve düzenlemelerin; hemen hiç mesabesine geldiği bir durumu yaşıyoruz. Türkiye en az 50-60 yıldır uyguladığı yanlış dış siyaset ile kendi kendini yalnızlık içine itmiş bulunmaktadır. Açıkça ifade etmek gerekir ise, gerek komşularımız ve gerekse dünya ölçeğinde bir ağırlığımızın olduğunu söylemek pek mümkün değildir. Hep kısa dönem çıkarlar uğruna şahsiyetli dış politikalar üretilememiştir. Bunun sonucu olarak da bu günkü durum ortaya çıkmıştır. Elbette, belli birliktelikler içinde olmamızda yarar vardır. M. Kemal Atatürk döneminde Balkan Paktı ve Sadabat Paktı ile ülkemiz hem batı ve hem de doğu sınırlarımız emniyet altına aldığı gibi bu antlaşmalarda kilit rolü oynayarak, liderliğini de yapmıştır. Ortadoğu’daki ve Balkanlar’daki problemlerin çözüm yeri ve bu çözümlerdeki başaktör Türkiye idi. Birleşmiş Milletler’e üyeliğimiz ise, önce siz müracaat edin denilmesine rağmen; Birleşmiş Milletler’in daveti ile olmuştur. Çok da zengin olmayan ülkemizin o gün yüklenmiş olduğu ve başarı ile devam ettirdiği dış siyasetteki rolü; her takdirin üzerindedir.

n

n Son yıllardaki TC hükümetleri, yalnızlığın farkındadırlar ve bunu üzerimizden atma çalışmalarını sürdürürken daha da yalnızlığa doğru gidildiği gerçeği ortadadır. Bunun temelinde yatan en önemli sorunun, kısa ve uzun vadeli dış politikalarımız ile ilgili olarak projeksiyonlarımızın olmayışıdır. DP’nin iktidarda olduğu dönemde, Cezayir’in istiklâle kavuşması için Amerika Birleşik Devletleri’nin etkisi ile “Ret” oyu vermemiz çok garip bir davranıştı. Bütün bunlara rağmen, Cezayir istiklâline kavuşmuş, fakat Türkiye’nin yaptığı ise yanına kâr olarak kalmamıştır. Özellikle, İstiklâl Savaşımızla mazlum milletlere istiklâllerini elde etmede müstevlilere karşı bir ümit ışığı olan Türkiye, bu ümitleri boşa çıkarmıştır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Anadolu’da doğan bu güneş, mazlum milletlerin geleceklerini aydınlatıyordu” ifadesi maalesef sadece sözde kalmıştır. Bunun sonucu olarak, KKTC’yi Türkiye’den başka hiçbir ülkenin tanımamış olması çok manidardır.

n

n AB’ye üyeliğimiz elbette, çok önemlidir ve ülkemizdeki çoğunluk, bunu istemektedir. Fakat, bu Türkiye’nin birçok haklarından feragat etmesi anlamında değildir. Başbakanımızın Amerika Birleşik Devletleri’nde “AB ‘ye bizi alacaksa alsınlar, almayacak ise almayacaklarını ifade etsinler; her seferinde yeni yeni şartlarla karşımıza çıkılmaktadır” demesi ise, bu yalnızlığın su yüzüne çıkmış ifadesidir. Benim kanaatim şudur ki, AB bizi tam üyeliğe kabul etmek istemiyor, zira AB bir Hristiyan kulüptür. Fakat, aynı anda 75 milyonluk Türkiye pazarını da kaybetmek istemiyor. Onun için imtiyazlı özel üyeliği önermelerinin temelinde yatan da budur. Tavizler, hep tavizleri doğurur ve o da canavarları doğurur. Şöyle bir çevremize baktığımız zaman, ateşten bir çember içinde olduğumuzu inkâr edemeyiz. Ege Denizi’nde kıta sahanlığı, fır hattı ve karasuları sorunları; Akdeniz’de elimizden gitti, gidecek durumda olan Kıbrıs sorunu; Güney Anadolu’da PKK ile Kuzey Irak ve Irak’ın toprak bütünlüğü ile ilgili sorunlar; Ermenistan sınır kapısının açılması ve buna bağlı olarak Karabağ sorunları ile çepeçevre sarılmış bulunuyoruz. Bunun yanında içte, Batının yapmamız için bize ödev olarak verdiği “Demokratik açılım” veya “Kürt açılımı”, Ermeni açılımı, ekümenik ve Ruhban Okulu’nun açılma sorunları ile karşı, karşıya bulunuyoruz.

n

n Daha önce de üzerinde defalarca durduğum gibi, üzerinde yaşadığımız topraklar stratejik bakımdan birçok devletin üzerinde emelleri olduğu yerlerdir. Aşağı yukarı, Batının 300 yıldır planları yaptığı topraklar üzerinde yaşıyoruz. Onun için devamlı olarak güçlü olmamız gereği vardır. Zayıf olduğumuz zaman başımıza gelecekler ortadadır. Özellikle de, Mustafa Kemal Atatürk ‘ün yırtıp attığı ‘Sevr‘i hazmedemiyorlar. Bu bir paranoya değildir, fakat Batılı ülkelerin; ülkemize yaklaşımlarının temelinde hep bu anlayışın olduğu gerçeği asla, inkâr edilemez. Mustafa Kemal Atatürk’ün milletlerarası seviyede ortaya koyduğu “Yurtta sulh, cihanda sulh” a inanmış olarak hareket ettiğimiz ortadadır. Fakat, Batılılar acaba aynı kanaatteler mi? Bunu onlara sormak gerekir. Barış ve huzurun egemen olduğu bir ülke temennisi ile saygılarımı sunarım.

n