Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Türkiye ile ilgili olarak bir kriz kararına imza atmıştır. Avrupa Birliği'nin en etkili karar organlarından birisi olan bu kurul, yaptığı toplantıda; 45'e karşı 113 oyla Türkiye'yi tekrar 'denetim sürecine' almıştır. Böyle bir oylama; AB'de ilk olan durum olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla ilgili olarak 1996'dan bu yana denetlenerek, 2004'te izleme sürecine terfi ettirilen ülkemiz, 2004 yılının öncesine düşürülmüştür. Sebep olarak da, uzun bir süredir, AB ile olan problemler ortaya konulmuştur. Türkiye, 50 yıldan fazla süreç içinde, AB kapısında bekletilmektedir. 2004 yılında, izleme süreci dolayısı ile ülkemiz, Avrupa yolunda bir dönemecini daha geçmiş ve bu olay büyük bir sevinçle karşılanmıştı. Böylelikle Türkiye, AB'den Türkiye'ye akacak milyarlarca Avro'luk paranın hayalini kurmaya başlamıştı. Bunun yanında valizini toplayan da AB ülkelerine hiçbir kayıt olmadan gidebilmenin gerçekleşmesini beklemeye başlamıştı. Yalnız o tarihte bile, AB serbest dolaşımın 20 yıl sonra gerçekleşeceğini ortaya koyması, bu konudaki suiniyetini ortaya koymaktadır. Elbette Avrupa, 80 milyonluk pazar olarak Türkiye'den vazgeçemez.
AB ile ilgili olarak yazdığım çok sayıda makalemde, üzerinde durduğum en önemli hususlardan birisini yani, AB'nin bir Hristiyan kulüp olduğunu çok defa tekrarlamış idim. Buradaki diğer önemli husus ise, 80 milyonluk bir ülke olan Türkiye'nin fert başına düşen GSMH 'sının AB ülkelerinin 1/4 'ü kadar olmasıdır. Bu husus AB'den ülkemize akacak olan Avro miktarının çok yüksek olmasını ortaya koyacağı için bu AB yöneticilerini ürkütmektedir. Ayrıca, serbest dolaşımla, Türkiye'den Avrupa'ya olacak büyük bir göç de onları korkutmakta ve AB'nin Türkiye'yi kabul etmemek için bahanelerinin temelinde bunlar yatmaktadır. Elbette tüm bunlara ilave olarak diğer birçok husus ortaya konulabilir, ama önemli olanlar bunlardır.
Öteden beri üzerinde durduğum diğer bir husus ise, bundan çok farklıdır. Hiç itiraz etmeden birçok ülke tarafından kabul gören, AB'nin müktesebatının mükemmel oluşudur. Tüm bunlar ise bilinmeyen saklı, gizli hususlar değildir. Bizlerdeki en önemli ve her zaman üzerinde durduğum ve tenkit ettiğim husus; AB'nin müktesebatının ülkemizde uygulanabilmesi için, bir lidere veya liderlere veya daha doğrusu bir ağababaya mı ihtiyacımız var? Ben böyle bir durumu şiddetle reddediyorum. Ülkemizin birikimi, insanı tüm bunları kısa zamanda yapabilecek güçtedir. Hep üzerinde durduğum ve bizim gelişme hızımızı kesen husus ise, liyakate önem vermemizden kaynaklanmaktadır. Bizden olsun da kim olursa olsun, anlayışı ise bizi geriye götürmektedir. Siyasetin acı şekilde her yere girdiği durumda, başka bir şeyi beklemekte mümkün değildir. Türk insanına imkan verildiği takdirde demeyeceğim, zira imkanı o yaratabilir; sadece önü açıldığı takdirde yapamayacağı şey yoktur. Öncelikle, bizden bir şey olmaz kavramının yıkılması ve liyakatin öncelik sırasını alması, elzemdir. Tüm bunlar yapıldığı takdirde, Türkiye 5 yıla kalmaz bir Avrupa ülkesi haline gelir. Bizim AB'ye müracaatımıza gerek kalmaz, onlar bizi davet etmek mecburiyetinde kalır. Yalnız, 45 yıllık bürokrasi yaşamımda izlediğim üzere; bir hususu burada zikretmek gerekir ki, ülkemizde başarılı insanların önün kesen ve onların kenara itilmesini, buna karşılık yeteneksizlerin lanse edildiği bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz. Başkalarından yardım talep eden, uman, bir millet olmaktan utanıyorum. Her şey ülkemizde bulunmaktadır. Saygılarımla.