Tarihi bilmek, sadece olayların meydana geliş sırasını ezberlemek değildir. Geçmişi değerlendirirken, dönemin kültürünü, medeniyetini, inançlarını; siyasi, ekonomik ve askeri güç dengelerini bilmek gerekir. Aksi halde yanlış yargılara ulaşılır.
Misal, Fetret Devrinde Yıldırım Beyazıt'ın şehzadeleri arasında yaşanan kardeş kavgası yüzünden koskoca Osmanlı Devletinin parçalanmasına ramak kaldığını bilmeden Padişahların kardeş ve evlatlarını neden katlettiğini anlayamayız. Bugünkü değer yargılarıyla kabul edilemez birer cinayet olan Osmanlı'daki şehzade katliamları, aslında dönemin şartlarının dayattığı bir zorunluluktu. Bu çarpıcı gerçeği iyi izah edemediğimiz içindir ki ecdadımızın gözü dönmüş katiller ve medeniyet yüzü görmemiş barbarlar olduğuna inananlar çıkıyor.
Ya da, 19. Yüzyıl boyunca Balkanlar ve Kafkaslarda yaşanan Müslüman - Türk katliamını unutturursanız... Ortodoks dünyasının Bulgar, Rum, Sırp ve Rus unsurlarının Osmanlı İmparatorluğuna nasıl kan kusturduğunu anlatmazsanız... Birinci Dünya Savaşı döneminde atalarımızın yaşadığı can pazarını doğru izah edemezseniz... Ermeni tehcirinin bir zorunluluk olduğuna kendi çocuklarımız bile ikna olmaz. Çünkü bugünün değer yargılarına göre bir toplumu zorunlu göçe maruz bırakmak, kabul edilebilir bir durum değildir. Oysa Ermeni tehciri uygulanmamış olsaydı, ihtimal ki tarihin seyri başka türlü olacak ve Türk Milletinin varlığı tehlikeye düşecekti. Mesele bunu anlatabilmekte!
Bugün Atatürk hakkında ileri geri konuşanların büyük kısmı da Osmanlı İmparatorluğunun çöküş dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarındaki tarihi olayları, o günkü koşulları bilmeden değerlendirme hatasına düştükleri için yanılıyor.
***
Fuat Balkan, Osmanlı'nın son yıllarında, o zamanki adıyla Teşkilatı Mahsusa olan milli istihbaratın Rumeli'deki gizli kahramanlarından birisiydi. Soyadına bakmayın, aslında Çerkez kökenli bir Osmanlı subayıydı. Aynı zamanda Beşiktaş spor kulübünün kurucularından ve eski başkanlarından olan Fuat Bey, Osmanlı'nın son dönemlerinde İttihatçı, Kurtuluş Savaşı yıllarında Kuvvayi milliyeci olarak öne çıkmış bir isimdi. Göktürklerden sonra tarihte ilk defa Türk ismini kullanan devlet olan Batı Trakya Türk Cumhuriyetinin kurucularından birisi olacak kadar da Türkçü fikriyatı benimsemişti.
Fuat Balkan'ın kendi yazdığı hatıratında, Balkan Harbi sonrası Bulgar işgaline uğrayan topraklarda - kendi tabiriyle - "ırktaş" üç yüz bin kişinin zorla vaftiz edildiğini anlatır. Enver Paşa'nın karşı hamlesiyle Edirne'nin kurtarılması ve ardından Garbi Trakya'da Türk teşkilatlarının kurulmasından sonra Türk köylerine gönderilen İmamların nezaretinde herkesin tekrar kelimeyi şahadet getirmesi mümkün olur. Bugün hala Yunanistan'daki en büyük Müslüman Türk köylerinden olan Şahin'e yerleştirilen üç yüz kiloluk devasa kilise çanı Türk komitacıların çabalarıyla sökülüp atılır.
İşte o Fuat Balkan'dır ki Kurtuluş Savaşı yıllarında, Yunan işgali altındaki Rumeli'de kurduğu Türk çeteleriyle düşman ordusunu oyalamayı başarmış ve Anadolu'da süregelen milli mücadeleye büyük katkı sağlamıştır. Daha sonra Edirne ve Kocaeli'nden CHP milletvekili de seçilen Balkan, hiç şüphesiz Türk milliyetçiliğini eyleme dönüştüren isimlerden birisidir.
***
Şimdi şöyle bir düşünelim: Kurtuluş Savaşı başarısızlıkla sonuçlansaydı ne olurdu?
1912'de Bulgarların zorla vaftiz ettiği üç yüz bin Türk'ün başına gelenlerin benzerleri Yunanlıların işgal ettiği topraklarda olmaz mıydı sanıyorsunuz?
Karadeniz'de Pontus, Doğu Anadolu'da Ermeni, Ege'de Helen bayrağı dalgalansaydı acaba bugün kaç camii açık olurdu?
Bu soruyu günümüzde Selanik'te ya da Atina'da hizmete açık kaç camii olduğunu araştırmayanlar lütfen cevaplamaya kalkmasın!
***
Eğer Atatürk başarısız olsaydı...
Fuat Balkan misali onunla birlikte canı pahasına savaşan silah arkadaşları Kurtuluş Savaşını kaybetseydi...
Kara Fatmalar, Nene Hatunlar, Halide onbaşılar ve milli mücadeleye omuz veren diğer analarımız başaramasaydı...
Sakarya'da, Dumlupınar'da, Antep'te, Urfa'da, Maraş'ta savaşan kahramanlarımız mağlup olsaydı...
Dokuz kasım iki bin on sekiz günü cuma namazı kıldığımız camilerin bir çoğu kapanmış, cemaati dağılmış, hatta belki bir çoğumuz Müslüman olarak yaşama şerefine bile nail olamamış olurduk!
Şurası gayet açık: Atatürk ve arkadaşları, Osmanlı İmparatorluğunu yıkmadılar! Bilakis zaten yıkılmış bir İmparatorluğun çöküntülerinden yepyeni bir Müslüman Türk devleti kurdular. Üstelik İslamiyet konusunda o kadar hassaslardı ki, Lozan Anlaşmasına "mübadele" maddesini dikte ettirirken, Anadolu'da yaşayan Hıristiyan Türkleri bile göndermekten geri durmadılar. Bu ülkeyi, yüzde doksan dokuz nispetinde Müslümanlardan oluşan ve Türklük mefhumu üzerine temeli atılmış bir ulus devlet olarak inşa ettiler.
Hal böyleyken... Vefat yıldönümüne bir gün kala, cuma hutbesinde iki cümleyle Türkiye Cumhuriyetinin banisinden bahsedilmemesi, bilmiyorum milli tarih bilincine ve İslami değerlere ne kadar uygun düştü?
Atatürk, o eski şarkıdaki gibi, senede bir gün bari Fatiha'yı hak etmiyor muydu Allah askına?
Sahi nasıldı o şarkı: "Ağarsın saçlarım, soldun yanağım. Adını anmaktan yansın dudağım... Bu aşka canımı adayacağım... Yeter ki gel bana, senede bir gün!"
***
Bari durumdan biz vazife çıkartmış olalım: "Atatürk'ün, silah arkadaşlarının, onlarla beraber mücadele veren Kurtuluş Savaşı gazilerinin ruhları için üç İhlas, bir Fatiha..."