n

n

n Avrupa Birliği ile ilgili olarak öteden beri üzerinde durduğum bir hususu burada açıklamak isterim. Bu konudaki değişik önerimi, muhtelif zamanlarda ve platformlarda açıkladım ve yazdım. Öncelikle, AB ile ilgili kriterler, gizli şeyler değildir. Bunları önümüze koyarak bir karara varmamız gerekir. Bütünlük içinde bunlar bize uygun mudur? Yapılan anketlerde büyük bir çoğunluk AB’ye entegrasyonu istediğine ve iktidarın da aynı yöndeki faaliyetleri olduğuna göre yapacağımız şudur: AB’nin kriterleri ileri bir demokrasinin ilkeleri olduğuna göre; AB’ye üyeliğimiz olmasa bile, bu kriterleri ülkemizde uygulamaya geçirmek bize ne kaybettirecektir? Bu hususları ülkemizde uygulamak için, Avrupa’ya veya kılavuza ihtiyacımız olduğunu zannetmiyorum. Yetişmiş insan gücümüz, bütün bunların üstesinden gelecek düzeydedir. Böylece, ülkemiz kaybetmek bir tarafa çok şey kazanacaktır. AB ülkelerinin birçoğunu gezdim, oradaki insanların hayat seviyesi ve yaşayışlarını yakından izledim. Elbette, bizim insanımız da onların hayat standardında yaşamaya layıktır. Yalnız, AB ile yapılan görüşmelerde, serbest dolaşımın 20 yıl gibi uzun süre içinde gündeme getirilmesi; insanımızın düşündüğünün aksine, AB’ye girince herkesin Avrupa’ya gidebileceği anlayışına terstir. Böyle bir anlaşma, Gümrük Birliği anlaşmasının biraz daha ileri bir durumunu ortaya koymaktadır. GSMH bakımından AB ülkeleri seviyesinde, insan hakları ve hukuk açısından meselelerini halletmiş bir Türkiye’yi öncelikle yaratmak gerekmektedir. Ülkemiz insanı bunları yapacak düzeydedir, benim buna inancım tamdır, bunu başaramamak için hiçbir engelimiz de yoktur.

n

n AB’ye üyelik ise bir yan ürün olarak ortaya çıkmalıdır. Nasıl Birleşmiş Milletler’e üyelik davet ile oldu ise, AB de bizi davet etmelidir. Ülkemizin potansiyeli bütün Avrupa ülkelerinden çok daha fazladır. Doğru idarecilerin seçimi, doğru kararların alınması ile, ülkemiz en fazla 5 yıl içinde bir Avrupa ülkesi olabilir. Avrupa karşısında, ödevlerini yapıp, yapılmadığının kontrol edildiği öğrenci durumunda olmak; kanıma dokunmaktadır. Bunların yanında, her zaman vurguladığım diğer bir husus ise, AB’nin bir Hristiyan kulüp oluşudur. Uzun yıllar yurtdışında kaldığım için; Hristiyanlık âleminin Müslümanlara bakış açısını çok iyi biliyorum. Onların politik konuşmalarına, sırt sıvazlamalarına ve suni gülüşlerine itibar edilmemesi gerekir. Sizlerden çıkarları var ise veya en az onlar kadar güçlü iseniz sempatilerine diyecek yoktur. M. Kemal Atatürk’ün “Batıda gereken hürmet ve itibarı görmemiz, ancak onlar kadar güçlü olmakla mümkündür” ifadesindeki haklılığa gelinmektedir. Milletlerarası düzeyde hak ve hukuk; ancak güç ile mümkündür. Her şey güce bağlıdır, güçlü olmaz iseniz hakkınız da yoktur. Bunun yanında din faktörü de çok önemlidir. Müslüman olmak, onların nezdinde sahaya 1-0 yenik çıkmak anlamındadır. Birbiri ile kavgalı olan Müslüman âleminin batıdaki imajı hiç de iyi değildir. Bunun yanında, kendi aralarındaki sorunları halletmek için Batıya müracaat etmeleri ise, garipten öte, çok garip bir durumdur. Papalığın, Müslüman âlemi için düşünceleri ve projeleri bu makaleme sığmayacağı için buna daha sonraki bir makalemde yer vereceğim.

n

n Son olarak ortaya çıkan, Şanghay Beşlisi (Shanghai Cooperation Organization) üzerinde duralım. Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan’ın 26 Nisan 1996’da ilk toplantısını Şanghay’da yaptıkları toplantı dolayısı ile bu isimle anılan bir işbirliği anlaşmasıdır. Özellikle, ABD’ye karşılık olarak kurulan ve AB’nin Schengen’e nazire olarak bir isim verilmiştir. Bu birliğe, daha sonra Özbekistan da katılmıştır. Ayrıca, Hindistan ve İran da gözlemci olarak katılmaktadır. Bütün mesele, Çin’in petrol ihtiyacından kaynaklanmaktadır. ABD’ye karşı, petrolü olan İran ve Rusya’nın içinde olduğu bir dayanışma birliğidir. Ayrıca, ABD yayılmacı politikalarına karşı da bir işbirliğidir. Rusya’nın parçalanması ile, bozulan dünya dengesindeki ikinci denge unsuru olabilir mi? Bilmiyorum. Bildiğim tek şey, bize bizden başka kimsenin yardım etmeyeceği kanaati ile saygılarımı sunarım.

n