Vefa, dostluk ve muhabbette sebat etme, sevgide süreklilik, bağlılık ve sadakat… Sözünde durma, verilen sözü yerine getirme manalarına gelir.
Vefalı olan insanlara vefakar, vefası olmayan, sevgi ve dostluğu geçici olana da vefasız denir. Günümüzde vefalı insanların sayısı hızla azalırken, vefasızlık örnekleri her geçen gün hızla artmaktadır.
Arkadaşın arkadaşa, eşlerin birbirine, evlatların anne ve babalarına gösterdikleri vefasızlık örnekleri gerçekten de yürekleri yakmakta, içleri acıtmaktadır.
Hakkın hukukun, kul hakkının ne olduğunu bilen, vicdanlı ve helal süt emmiş insan vefasızlık yapamaz. Vefasız insandan bir şey olmaz.
Bir beyin, hanımı için duyduğu vefayı anlatan yaşanmış bir hikayenin bizlere vereceği çok önemli dersler var. Vefa, sadece İstanbul'da bulunan bir semtin adı değil, insanlığın gereği olan bir duygudur ve insanı insan yapan değerlerden biridir.
Yaşlı bir bey, sabah erkenden evinden çıkmış, yolda ilerlerken, bir bisikletlinin çarpmasıyla yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış.
Sokaktan geçenler yaşlı beyi hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar.
Hemşireler, önce pansuman yapmışlar ve biraz beklemesini ve röntgen çekerek
her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini söylemişler.
Yaşlı bey huzursuzlanmış; "acelesi olduğunu, röntgen istemediğini" söylemiş.
Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar.
"Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum" demiş.
"Eşinize haber iletir gecikeceğinizi söyleriz" deyince, yaşlı adam üzgün bir ifade ile:
"Ne yazık ki karım Alzheimer hastası, hiç bir şey anlamıyor, hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor" demiş.
Hemşireler hayretle:
"Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor, neden her gün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz?" diye sormuşlar.
Adam hemşirelere ibretlik bir cevap vermiş;
"Ama ben onun kim olduğunu biliyorum"