Kur'an-ı Kerim'de Yasin Suresi'nin 13. ila 31. Ayetleri arasını bir hatırlayalım. Mealen bu ayetlerde Allah-ü Teala bir mesaj veriyor. Azıp sapmış, yanlışta ısrar eden bir kavim var. Bu kavmi doğru yola, hakikate, gerçeğe çağıran da iki kişi var. Sapkın kent halkı kendilerini hidayete çağıran, doğru yolu tavsiye eden bu kişileri yalanlıyor, 'sizin ne üstünlüğünüz var, siz de bizim gibi insanlarsınız' diyerek onları kurtuluşa çağıran bu kişileri yalanlıyorlar. Hakkı, gerçeği tebliğ etmek üzere gönderilen bu kişiler 16.Ayette 'Rabbimiz biliyor ki biz size gönderilmiş elçileriz', 17.Ayette de 'Bize düşen açık bir tebliğden başka bir şey değildir', diyorlar. Kent halkı ise 18.Ayette 'Sizin yüzünüzden uğursuzlukla karşılaştık. Eğer bu işe bir son vermezseniz sizi mutlaka taşlayacağız…' diyerek tepkilerini ortaya koyuyorlar, elçilere inanmadıkları gibi onları tehdit ederek susturmaya kalkıyorlar. 21.Ayet ise çok ilginç; 'sizden hiçbir ücret istemeyen bu kişilere uyun, onlar dosdoğru insanlar' deniyor.
Şimdi konuya gelelim. Peygamberlerin varisleri olan bilim insanları gerçeği söylemek zorundadırlar. Araştırma ve çalışmalarında elde ettikleri bilgileri insanlığın faydasına sunmalı, (elbette öncelikle kendi vatandaşları ve ülkelerinin menfaatlerini de gözeterek) doğruyu göstermeli, iktidarın ve güç odaklarının etkisinde kalarak halkı yanlış yönlendirmemelidir.
Bu minval üzere Amerikan (ABD'nin) felaket filmlerine bir göz atalım. Hangisini isterseniz, hiç önemli değil; Köpekbalığı, Piranalar, Karıncalar, Yaban Arıları, Volkanlar, Depremler, Seller, Dev Dalgalar, Göktaşının Dünyaya Çarpması… Bütün bu filmlerin ortak bir özelliği var. Ortada bir bilim insanı var. (Bu genelde başrol oyuncusu oluyor). Bu kişi kendi alanında uzman, yeterli bilgiye sahip ve bilgisini halkın menfaatine kullanıyor ve hiç çekinmeden de fikrini söylüyor. Sonra bu bilim insanına inananlar var. O'na davasında (film boyunca) yardımcı oluyorlar, felaketin gelmekte olduğunu onun ağzından halka duyurup hep birlikte insanları uyarıyorlar.
Bir de karşı taraf var (ayette geçen şehir halkı gibi). Bunlar 'felaket geliyorum' derken bu felaketi umursamadan cebini doldurmaya çalışanlar, menfaatleri peşinde koşanlar. Misal; bunlar o sırada bir festival yapıyorlar, turistler akın akın geliyor, bol kazanç umuyorlar.
İşte bu ortamda festival alanının girişinde bilim insanı beliriyor. Yaklaşan tehlikeyi (depremi, volkanın patlamak üzere olduğunu, piranaların havuzdan kaçıp nehre yayıldığını…) haber veriyor. Fakat tıpkı ayetlerde olduğu gibi menfaat sahipleri O'nu susturmaya çalışıyor, 'sesini kes, düzenimizi bozma, gelirimize engel olma, yoksa seni tutuklatırız, yok ederiz' diyorlar.
Sonra ne mi oluyor? (Filmin konusu olan) felaket mutlaka gerçekleşiyor. Bilim insanı ve ona inananlar kurtuluyor, menfaatine ters düştüğü için bilim insanının susturmaya kalkanlar ise feci şekilde ölüyor.
Bütün bu filmlerde verilmeye çalışılan mesaj; 'bilim insanlarına uyun, onlar doğruyu söylüyor, menfaatperestlere uymayın, yoksa helak olursunuz'. Bu fikir (bu tür filmlerle) insanların bilinçaltına yerleştiriliyor.
Peki bu gerçekten böyle oluyor mu? Bence evet. Amerikan hükümeti kasırga uyarısı yaptığında hiç kimse acaba demiyor. Bilim insanları doğru söylüyor diyerek gerekli tedbirleri alıyor, evini terk edecekse ediyor, yer değiştirmesi gerekiyorsa hemen yola çıkıyor.
Peki ülkemizde öyle mi? Misal; 1999'dan beri İstanbul Depremi üzerine sayısız yayın yapılmış, her sarsıntıda beklenen deprem diyerek televizyon ekranları parsellenmiş, halkımız korkutulmuştur. Deprem olmayınca da yalancı çoban hikayesinde olduğu gibi insanlarımızın bilim adamlarına güveni sarsılmıştır. Şu an deprem olacak dense acaba İstanbul'da kaç kişi sıcak yatağından çıkar? Yüzde doksanının hiç istifini bozmayacağına eminim.
Şimdi aynaya bir bakalım; bilim insanlarımız halkımızın gözünde 'bunlar doğruyu, yalnız doğruyu söylerler, bunlara uyalım' denecek durumdalar mı? 'Hayatta en hakiki mürşit ilim' ise, ilim insanlarımızı 'mürşit' kabul eden kaç kişi var. Ya da, kaç tane bilim insanımız çalışmalarında elde ettiği bilgiyi milletinin ve insanlığın faydasına sunarken kimsenin karşısında eğilip bükülmeden, (korkmadan, çekinmeden sadece Allah rızası için), bunları haykırarak gerçek 'mürşit' olma iddiasında. Bu ülkede din alimlerimiz için bile 'söylediğini yap, yaptığını yapma' deniliyorsa… (ah, ah), varın gerisini siz düşünün.
Hasılı kelam bilim insanı olarak hak ve hakikati araştırma ve bunu yayma yolunda kat etmemiz gereken daha ne kadar çok yol var. Gavur gavur iken ayetin sırrına vakıf olup, dinince onunla amel ederken, biz nelerle uğraşıyoruz. Allah yar ve yardımcımız olsun.