Bil, Bilim, Bilgi, Bilen, Bilge, Bilmek, Biliyorum, Bilmiyorum… Hepsi bir tarafa ilginç bir şekilde lügatımızda 'bilmiyorum' kavramı yokmuş gibi davranıyoruz. Bu durum sosyal medya' ve 'popüler kültür' rüzgarıyla etkileşim halinde ve giderek daha da karmaşıklaşıyor. Örneğin; sosyal medya kullanıcıları tarafından Mevlana, Nietzsche, Osho, Freud, Gandi ve Buda gibi çok geniş yelpaze ve coğrafyadan isimlerin yazılı olduğu özlü sözler sıklıkla paylaşılıyor. Çoğunlukla bu gönderiler, paylaşımı yapan kişinin o an ki duygu durumunu yansıtan bir ifade olabiliyor, bazen de öylesine günün anlam ve önemine binaen vurgu yapmak için oluyor. Kimi zaman da kişi bir paylaşım yapmış olmak için yapıyor bunu ya da popüler kültür etkisiyle bende atayım bir tweet (cıvıldamak) esintisi olabiliyor, arada bir de birine veya birilerine gönderme yapmak amacıyla yapılanlar çarpıyor gözümüze. Bu paylaşımların çoğunun kaynağı belirsiz olduğu gibi yukarıda sıralanan isimler bu düşünceleri hayatları boyunca gerçekten belirttiler mi bilmiyoruz bile.
Diğer yandan internet dünyası sayısız avantajları olan müthiş bir bilgi çöplüğüne dönüşmüş durumda ve her bireye kendi podyumuna hakim olma fırsatı sunan sosyal medya ise bu çöplüğü daha arıtılamaz düzeye getirmeye devam ediyor. Şimdiye kadar çevre kirliliği ve ilgili diğer (deniz, hava, su) kirlenme sorunlarımız varken şimdi ise aralarında en büyük sorun olmaya aday bilgi kirliliğimiz var artık. Bu derece kirlenme yoğunluğu arasında ne aradığını bilenlerle, ne aradığını bilmeyenler arasında fark giderek büyüyor. Önceleri aklımızı kullanmamız önerilirdi, artık beraberinde akıl süzgecimizi de kullanmamız gerekiyor. Çünkü günümüzde herhangi bir kişinin isminin önünde akademik ve/veya başka bir ünvan bulunması onun yazdıklarını ve söylediklerini bilimsel (test edilebilir) yapmıyorken her bireye ait sınırsız birer bilgi podyumu mevcut, hiçbir şey bilmese de atıveriyor bir tweet işte 'boş işler bunlar' diye...
Tam da bu nedenlerle daha dikkatli olunması gereken bir zaman tünelindeyiz. Çünkü 'insan' olarak bizler 'temel varoluş sürecimizi' başkalarına bağlamak konusunda son derece güçsüz ve zayıfız. Bu zaafların farkında olan akıllı sosyal medya şirketleri ise yediden yetmişe herkese özgürce sosyalleşme, varolma ve kendi podyumunu yaratma imkanı sunmaktadır. İnsanın bu yönü bir şekilde beslenmeye başladığında ise farkında olmadan kişiyi kendisine açık açık düşman eden, aslında kaçınılması gereken, yoksa insanı yiyip bitiren, yanlış seçimler yaptıran, göz göre göre 'olsun' dedirten, bilmiyorum ifadesini unutturan, son derece bilgisizliğe dayanan, deyimlerimizde cahil cesareti olarak yer alan durumlara sebep vermektedir sinsice…
Bilmiyorum diyebilmek insanın erdemli tarafıyken, hepimizde varolan 'ben' kavramının son hız beslenebileceği sosyal medya duvarları bu tarafıyla çok akıllıca tasarlanmıştır. İnsanın zayıf taraflarını yakalayan ve insanı bilmiyorum erdeminden uzaklaştıran, bunun yanında gerçek mi sahte mi ayırt etmekte güçlük çektiğimiz bilgi çöplüğünde bizi yutmak üzere olan bu akıllı tasarıma karşı çözüm ise; önce kaynak teyyit etmekten geçmektedir.