Bugün yaşanan olayları kavrayabilmek için tarihteki siyasi gelişmelere bakmak gerekir...
Menderes, Demirel, Ecevit, Özal ve Erbakan'a kurulan tezgahları bilmeden Irak'ın işgali sonrasında ülkenin kuzeyinde oluşturulan özerk bölge, Arap Baharı, Suriye'nin parçalanması, 15 Temmuz darbe girişimi ve Recep Tayyip Erdoğan'ın kıskaca alınma nedenlerini anlamak mümkün değildir...
Küçük hatırlatmalar yaparak, bugünlere gelelim mi?..
Adnan Menderes'in iktidara geldiğinde, Türkiye'yi "Küçük Amerika yapacağım" hedefi, ülkenin ekonomik gelişmişliğiydi. Kişi başına düşen geliri artırmak için tarım toplumundan sanayi toplumuna geçmek istedi. Bunun için de para gerekliydi.
Heyetle birlikte ABD Başkanı Roosevelt'e gitti. 300 milyon dolar kredi istedi. Roosevelt, "Türkiye, NATO ülkelerinin tarımsal ihtiyaçlarını karşılayacak" diyerek, Menderes'in talebini geri çevirdi. Menderes çaresizdi ve Rusya'ya yöneldi. Tarım ürünleri karşılığında 300 milyon dolarlık bir ön anlaşma yaptı. 2 Temmuz'da Moskova'da imzalar atılacaktı. 27 Mayıs 1960'da askeri darbeyle, Menderes iktidardan indirildi ve idam edildi...
Adnan Menderes, Amerika yanlısıydı ama darbeyi yaptıran da yine Amerika idi...
Süleyman Demirel'in DSİ Genel Müdürlüğü'nden siyaset sahnesine hazırlanması da Amerikan şirketi Morrison'un Türkiye temsilciliği süreciyle başladı...
Adalet Partisi Genel Başkanlığı'na seçilen ve partisini iktidara taşıyan Demirel de Türkiye'nin sanayileşmesi gerektiğini biliyordu. ABD istediği desteği vermedi ve Rusya'ya yakınlaştı. 1967 yılında tarımsal ürünler karşılığında, İskenderun Demir Çelik, Seydişehir Alüminyum ve Aliağa Rafinerisi yükselirken, ABD rahatsız oldu. 1970'li yıllarda haşhaş ekiminin sınırlandırılması meselesinden çıkan anlaşmazlık, 12 Mart 1971 askeri muhtırasıyla sonuçlandı ve Demirel başbakanlıktan indirildi.
Amerikan'ın desteğini alarak siyasete atılan Demirel, ABD'nin menfaatine karşı çıkınca, koltuğu kaybetti...
1974 yılında, Ecevit ve Erbakan Koalisyonu'nda Kıbrıs Barış Harekatı başladığında, Türkiye; yine haşhaş meselesi yüzünden ambargo yedi...
Demirel'in başbakanlığında kurulan iki 'Milliyetçi Cephe' hükümeti de ABD'nin isteklerine cevap veremiyordu. 24 Ocak kararlarıyla ülkenin küresel ekonomiye açılmasının uygulanması zordu. Özellikle sendikal hakların askıya alınması gerekirdi. 12 Eylül 1980 darbesi, çok geçmeden ABD'nin "Bizim çocuklar" dediği generallerce gerçekleştirildi.
6 Kasım 1983'te ANAP iktidara geldiğinde de Devlet Başkanı Kenan Evren'i ikna eden ABD, Özal'ın önünü açtı. Ülkede ekonomik reformlar başladı. Özal çok güçlü bir liderdi ama kendisine yapılan suikastın nedenini çözemedi. Ya da üzerine gidemedi. Irak'ın işgali için ABD'nin yanında yer aldı ama TSK'nın tepkisiyle geri adım attı. Rusya Federasyonu'na 300 milyon kredi veren de Özal'dı. ABD sessiz gibi kaldı. Çünkü, Özal'ı "Federasyon" için zorluyordu. Ve hala tartışılan bir olayla, o "Tonton" lider aramızdan ayrıldı...
DYP-SHP Koalisyonu...1993, Türkiye'nin "karanlık yılı" olarak tarihe geçen yılı..."Kürt Dosyası"nı hazırlayan gazeteci Uğur Mumcu, 7 Ocak 1993'te yazdığı yazıda, Barzani, İsrail ve Amerika'nın foyasını ortaya döktüğü günden iki hafta sonra, 24 Ocak'ta katledildi. Aynı yılın 17 Şubat'ında, ABD'nin terör örgütü PKK'ye yardım ettiğini belgeleyen ve bunu yüreklice dillendiren Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis Paşa da helikopterin düşmesi (düşürülmesi) sonucu hayatını kaybetti...
Refahyol iktidarı, terörle mücadele başarılıydı. Ancak, faiz sarmalıyla ülkeyi iliklerine kadar sömüren yerli ve yabancı sermayenin işbirliğiyle çökertildi. 28 Şubat 1997'de postmodern darbe sonrasında siyasi belirsizlikler yaşanmaya başlandı. Bugün terör örgütü olarak ilan edilen cemaatin, Refahyol iktidarını yıkmak için gösterdiği çabayı da hatırlamakta yarar var.
Ecevit'in başkanlığında kurulan DSP-MHP-ANAP Koalisyonu ve hükümete adeta 4. ortak olarak atanan Kemal Derviş...
Hükümetin IMF'ye muhtaç edilmesi, Irak'ın işgaline karşı çıkan Ecevit'e kurulan kumpas ve DSP'nin Kemal Derviş aracılığıyla parçalanması...
Ve 3 Kasım 2002'de "erken seçim" diye diretilmesi, Irak'ın işgaliyle ilgiliydi...
ABD, Irak'ı işgal etmeye karar verdiğinde, AK Parti iktidarının çiçeği burnundaydı. ABD'nin Türkiye'ye ihtiyacı vardı. Erdoğan, bu talebi yerine getirmek için 1 Mart tezkeresini TBMM'ye sundu. İktidar partisi fire verince; tezkere TBMM'den geçmedi... ABD'nin desteklediği Erdoğan da küçük bir çizik yedi. ABD, bunu hiç unutmadı ve hükümeti zor durumda bırakmak istedi. Irak'ta Türk askerlerinin başına "Çuval" geçirilmesi olayı, Amerika'nın bir intikam mesajıydı...
ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'nin özel talebiyle Meclis dışından önce Dışişleri Bakanı yapılan ve daha sonra da Başbakan seçilen Davutoğlu'nun dolduruşu ile başlayan "Yeni Osmanlı" süreci ile Türkiye bir belirsizliğin girdabına itilmiştir...
Rus uçağının düşürülmesiyle başlayan süreçte, Recep Tayyip Erdoğan geç de olsa tezgahı görmüştü ve Başbakan Davutoğlu'nu görevden aldı...
15 Temmuz darbe girişiminde de ABD'nin inkar edilmez rolü vardı. Erdoğan da tıpkı Menderes gibi ilişkilerin düzeltilmesi için Rusya'ya gidecekti.
Bu kadar da tesadüf olur mu?..
Bütün bunlar, ABD, Rusya ve Türkiye ilişkilerinde bir çırpıda hatırladıklarımdır...
Ne zaman Türkiye-Rusya ilişkileri iyileşiyor, "bela" hemen kapıda karşımıza çıkıyor...
Türkiye'nin Rusya ile S-400 füze anlaşmasının ABD'yi ne kadar öfkelendirdiğini gördük işte...
Bu ülke, "dost" dediği ülkelerden "dost kazığı" yemiştir...
Çok güzel bir söz vardır... Eğer biri seni bir kere aldattı ise suç onundur; aynı kişi tarafından ikinci kere aldatıldıysan suç senindir...
Yani, daha ne diyelim?..