Gündem yoğun ama çoğu zaman ne yazacağımı son ana kadar ben de bilemem. Son anda yaşama dair en tazeleri biraraya getirip anlatmaya çalışırım ya da geçmişin o eski tahta sıralarına takılırım.
Bazen nereden başlayacağımı bilemez, o kadar değinilecek konu arasında gider gelirim. İçimden hep güzel şeyler yazmak gelir, bir hevesle başlar, birkaç cümle sonra yavaşlar, dururum; yazamam…
Hissettiklerim güzel olmalı, güzel şeyler yazmak için…
Güzel şeyler hissetmek için de güzel şeyler yaşamalı insan…
Tabii ki baktığımız yere göre değişir hayatı algılayışımız, anlayışımız.
Kimine pırıl pırıl yemyeşil bir ova, masmavi bir gökyüzü, kimine sessiz, puslu, karanlık bir vadi.
Bugünlerde nereden baksan aynı…
Çok konuşmuyoruz karşılıklı, kendi kendimize söyleniyoruz çoğu zaman.
“Ne olacak halimiz” diye…
Halimizi ifade edecek kelimeleri seçerken etrafı kolluyoruz. Yanımızdakini dost bildiysek ağzımıza geleni sayıyoruz, sövüyoruz.
Artık, karşılıklı öfkelenerek dertleşiyoruz.
Ama dikkat edelim.
Zamanında “Davul çalmak suretiyle devlet büyüklerine hakaret etmek” diye bir şey vardı.
Malum, darbe yılları, Kenan Evren, her gün televizyon ve radyolarda boy göstermekte ve bildiğimiz “etkili” konuşmalarını yaparken, kahvehanede bu konuşmaları dinleyen bir vatandaş, yüz metre ötede düğünde davul çalan davulcuyu şikayet ediyor. Davulcu Kenan Evren konuşurken ikaza rağmen davul çalmayı sürdürerek suç işliyor... Bu şikâyeti ciddiye alan savcı, aynı gerekçe ile ve TCK 158 ile cezalandırılmak üzere dava açıyor.
Darbe yıllarında davulcu beraat ediyor.
Savcı iyi bir tayin alıyor.
Kenan Evren’in durumu ise malumunuz…
Kimin ne olacağını, en güzel zaman gösteriyor…
Bazen, bir bulmacaya dönüşüyor insan.
Onun yaşadıklarında gizli, bulmacanın çözümü,
Ya da bulmaca haline gelmesinin nedeni…

Çanakkale Zaferinin Kahramanı Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Aziz Şehitlerimizi Bu Zaferin 100. Yıldönümünde Saygıyla ve Minnetle Anıyorum…