Sosyolojinin önemli konu başlıklarından biri olan din, dil başta olmak üzere yüzyıllar içinde oluşmuş ve günümüze ulaşmış edebiyat, resim, mimari, musiki vb. her türlü sanat eserleri, örf ve adetler ve öteki bütün geleneksel değerlerle birlikte millî kültürün en önemli unsurlarından birini teşkil eder. Tarih boyunca en ilkelinden en gelişmişine kadar her toplumun şöyle ya da böyle kendine göre inandığı bir dini veya içinde yer aldığı bir inanç sistemi mutlaka olmuştur. Bütün kültür ve medeniyetler hep bir dinin ve bir inanç sisteminin çevresinde doğmuş ve gelişmişlerdir. Cemil Meriç, 'İnanç asıldır. Medeniyetler onun eseridir.' der. Millet de, kültürü olan ve kültürü ile yaşayan bir toplumdur. Tarihî süreç içinde oluşmuş ve günümüze ulaşmış örf ve adetler, bütün geleneksel değerler millî kültürün bileşenleridir. İnsanın ferdî, millî ve sosyal kimliğini, içinde yaşadığı toplumun kültürel değerleri şekillendirir. Hepimiz benliğimizi ve kimliğimizi bu değerlere borçluyuz. Dinî değerlerden yoksun bir kültür düşünülemez. Din, milletin bütün inançlarını içinde barındıran bir değerler bütünüdür. Bir milleti başka toplumlardan farklı kılan, onun inanç sisteminin, yani dinî hayatının çevresinde şekillenen işte bu değerlerdir.
Millî kültürü besleyen değerlerin her biri, millet olma seviyesine yükselmiş bir toplum için elbet çok önemli ve gereklidir. Ama bizde ve Batı'da millî kültürün temel öğesinin din olduğunu ve kültürü besleyen kaynakların en başında dinin geldiğini düşünenler de vardır. Bizde Yahya Kemal, Nurettin Topçu, Mehmet Kaplan; Batı'da ise tanınmış Fransız şair ve yazarı T. S. Eliot gibi isimler bunlar arasında sayılabilir. 'Her milletin bir dini var, bir itikadı var. Ben Türk ve Müslüman olarak doğdum. Türk milletinin dinine ve itikadına sahibim.' diyen Yahya Kemal, milletin meydana gelmesinde dinin başlıca etkenlerden olduğuna inanır, milletlerin mayasının kan değil din olduğunu söyler. Ona göre 'İslamiyet, bizim milliyetimizin teşekkülünde bir harç vazifesi görmüştür.' 'Millet, Allah'a yönelen irademizin dinlendiği duraklardan birisidir.' diyen Nurettin Topçu'ya göre de, 'Millet kültürünü yoğuracak olan felsefenin hamurunda din vardır. Millî kültürün önemli bir kısmını din oluşturur. Milletin malı olmasa bile, milletin kuruluşunun esaslı kaynağıdır. Büyük dinler, milletlerin kuruluşundan önce var olarak, bu kuruluşu hazırladılar. Milletlere, ruhun temel yapısında bulunan ahlak ve inanışları, ideallerinin kaynağını verdiler. Bugün Fransız ve İtalyan milliyetini Katolik inancından, Türkü Müslümanlıktan ayırmak imkansızdır. Bizim milletimizin hayatî kuvvet kaynağı İslam dinidir. İslam az zamanda Türklüğün hayat damarlarını doldurarak bu milletin varlığının esaslı unsurlarını harekete geçirdi.' Mehmet Kaplan'a göre ise, 'Bin yıllık Türk tarih ve kültürünü İslamiyet yoğurmuştur ve son bin yıllık Türk tarihi, Türk tarihinin kültür ve medeniyetçe en zengin, en muhtevalı ve en güzel devridir.' Eliot'a göre ise 'kültür, aslında herhangi bir toplumun dininin vücut bulmuş bir şeklidir.'
İlimsiz, bilgisiz ve kültürsüz bir din ve iman yaratıcı olamaz. Ama imansız bir ilim de kısır ve verimsiz olur. Din ve iman, insanları harekete getirir, birleştirir, onlara çalışma ve yaşama heyecanı verir. Gerçek bir dindar kötülüklerden uzak durur. İslamiyet ilim öğrenmeyi, çalışmayı ve üretmeyi teşvik eden bir dindir. 'İlim Çin'de bile olsa gidin, alın.' ve 'İki günü aynı olan bizden değildir.' vb. sözlerin anlatmak istediği de budur. İnsan elbet çalışacak ve üretecektir. Yaşamak için buna ihtiyacı vardır. Fakat insanın şöhret, servet, mal-mülk ve çeşitli dünya zevkleri peşinde koşarken, yaratılmış bir kul olduğunu, hayatının er ya da geç ama bir gün mutlaka sona ereceğini de unutmaması gerekir. Bu meziyeti de insana ancak kuvvetli bir iman kazandırabilir. Aleksis Carel insanın Allah'a su ve hava kadar muhtaç olduğunu söyler. Nelson Mandela'ya göre de 'din, dünyadaki en önemli kuvvetlerden biridir.' O itibarla, çocuklarımızın aklını ve zihnini ilmin ve tekniğin verimleriyle beslerken, onları dinî ve ahlakî bütün kültürel değerlerimizle tanıştırmayı da ihmal etmemeliyiz. Hurafelerden ve birtakım batıl inanışlardan arınmış, doğru ve sağlam bir dinî eğitim alarak yetişmiş bir insandan kimseye zarar gelmez. Onlar, her türlü kötülükten uzak dururlar ve birtakım din bezirganlarının tuzaklarına da pek düşmezler. Bilenden değil, bilmeyenden ya da yanlış ve eksik bilenden korkmak lazımdır. Mutlu olmamız için yalnız madde, yalnız ilim ve teknoloji yetmiyor; bunların imanla da desteklenmesi gerekiyor. Cenap Şahabettin'in 'Karnı aç olanlardan çok kalbi aç olanlara acırım.' sözü, bu bakımdan derin anlamları olan bir sözdür. Evet, karnın ve zihnin açlığı ile birlikte, kalbin açlığını da gidermek lazımdır. Bunun için de insanın sağlam ve doğru bir dinî eğitim almaya ihtiyacı vardır.