Eskiler geleceği görmek sözü yerine, daha geniş anlamda buna basiret sahibi olmak derlerdi. Bugünün eğitim sistemi mi yoksa yetişme tarzının sonucu mudur, bilinmez. Gençlerde ve bugünün idarecilerinde bu özelliği bulmak mümkün değildir. Gençlerimizde rastladığım, fakat iyi mi veya kötü mü olduğuna karar veremediğim husus, onların beyinlerinin bilgisayar mantığı ile çalıştığıdır. Normalde baktığınız zaman bunun fazlaca da mahsuru olmaması gerekir. Fakat bilgisayarlar kendilerine yüklenen bilgi ve programların dışına çıkma durumunda değillerdir. Bu bakımdan da insan zekâsının yerine ikameleri mümkün olmasa gerektir. Zira onları yapan ve bilgilerle donatan insandır. Özellikle, bilgisayarların yaygın olarak kullanılmaya başladığı dönemlerden sonra, okuma alışkanlıklarımızın da yok olduğunu görüyoruz. Elbette bilgisayarın ve internetin bize sunduklarını inkâr etmek mümkün değildir. Fakat bunların iyice değerlendirilebilmesi için, bizim yetişme dönemimizde olduğu şekilde gençlerin okumağa teşvik edilmesi gerekir. Nasıl bir sporcu kaslarını geliştirmek için, muayyen zamanlarda egzersizler yaparak onları geliştirir ise gençlerin de zihinsel olarak egzersize ihtiyaçları vardır. Eğer beyin zihinsel faaliyetlerin merkezi bir organ ise, bunun içine bilgilerin doldurulması ve onları özümseyerek yeni yeni şeyleri ve buluşları yapabilsin.
Bilimin gösterdiği harikulade gelişimeye karşın, bazı şeylerin geride kalmasını anlamak da mümkün değildir. Sık, sık yayınlanan; dünya ülkelerine ait IQ değerlerini inceliyorum. Burada gördüğüm bazı paralellikleri aktarmak isterim. Öncelikle, insanlarının IQ seviyesi yüksek olan ülkeler genellikle gelişmiş ülkelerdir. Bunun yanında kitap okuma oranları da çok yüksektir. Bunun etkilediği diğer durum ise, bu ülkelerdeki yazılan kitap sayısı da bir hayli yüksektir. IQ seviyesinin yüksekliği, okuma oranını etkilemekte ve bu da yazma oranlarını üst seviyeye çıkarmaktadır. IQ seviyesi, okuma oranları ve yazma oranları birbirlerine etki ederek; bu üçlü durumu daha da güçlü duruma getirerek, gelişmiş ülkeler arayı iyice açmaktadırlar.
Ülkemizde, özellikle de bazı toplantılarda gördüğüm bir husus hiç hoşuma gitmez. Bir konuşmacı, konuşmasını yapar ve soru olup olmadığını sorar. Toplantıya iştirak edenler içinde daha önceden hazırlanmış senaryoya göre, soru soranlara hakimane şekilde cevaplar verilir ve cevaplardan da herkes memnundur. Yalnız, aykırı bir fikir gelecek olur ise, konuşmacının yüzü asılır ve soru sorana, bu işlerle uğraşmaması ve kendi işini yapması tavsiye edilir. Zira, konuşmacının beyin yapısı ve birikimi sadece cevap verebileceği sorulara göredir. Bunun dışına çıkıldığı takdirde, her şey tu-kakadır. Özellikle bu durum son 30-40 yıllık fikir ve siyasi hayatımıza kazınmış olarak bulunmaktadır. Bundan dolayı da oturduğu makamı yüceltecek insanları bulmak mümkün değildir. Makama oturan şahıslar o makam sayesinde yücelmektedir. Her kademede hatalar zinciri birbirini takip etmektedir. Çoğu zaman da açıkça ifade edildiği gibi, hata yaptık veya aldandık kelimelerini sık, sık duyar olduk. Açık olarak şunu ifade etmek gerekir ki, insanlar bizatihi kendilerini ilgilendiren hususlarda istedikleri kadar hata yapabilirler. Ama, kamunun zararına olacak davranışlarda, kimsenin hata yapma lüksü yoktur. Bunun için de yetiştireceğimiz gençlerde ileriyi görebilmeleri için, beyinlerini bilgilerle doldurmaları gerekir. Çünkü bu ülkenin sahibi ve bu ülkenin gelişmesine yön verecek onlardır. Kuşkusuz en iyi yatırım gençlerin geleceğine yatırımdır. Saygılarımla.