Ne insanlar gördüm
üstünde elbise yok,
ne elbiseler gördüm içinde insan yok
Ne güzel de söylenmiş!..
Mesele; giyilen marka bir elbiseye ya da kudretle
sarmalanmış bir makama
sahip olmak değildir...
Mesele; yaradılanı, Yaradan dan ötürü sevmektir...
O zaman tek fark,
sadece bilgi ve beceride...
Bir de haddini bilmekte...


* * *

Habib Baba, 4. Murad devrinin gizli, kimsenin bilmediği Allah dostlarındandır. Yaşlıdır, fakirdir ve gariptir...
Habib Baba, uzun bir kervan yolculuğunun sonunda İstanbul a gelmiştir. Yolculuğunun tozunu, yorgunluğunu atmak için bir hamama gider. Niyeti, böyle iyice bir keselenip, paklanmak... Bedenini de ruhuna denk kılmaktır..

Fakat hamamcı, Habib Baba yı içeriye almak istemez.
Bugün, Sultan Murad ın vezirleri hamamı kapattılar, dışarıdan müşteri alamıyoruz der.

Habib Baba üzülür... Rica, minnet eder, yalvarır...
Ne olursun der. Kimseye varlığımı belli etmem, aceleyle yıkanır çıkarım. Bu tozlu bedenle Rabbime ibadet ederken utanıyorum...
Binbir dil döker. Hamamcı ehl-i insaftır. Dayanamaz, kabul eder... Hamamın en sonundaki odayı göstererek,
Baba bu odada hızla yıkanıp çık, para da istemem. Yeter ki vezirler, senin farkına varmasınlar...
Habib Baba sevinerek kendine gösterilen yere girer. Yıkanmaya başlar...
Ve bu arada hamamcının karşısına yeni bir müşteri belirir. Boylu, poslu, genç, yakışıklı biridir bu gelen. Onun da görünümü fakirdir... Aslında bu ikinci müşteri kılık değiştirmiş, 4.Murad dır. O gün vezirlerinin topluca hamam alemi yapacaklarından haberdar olan padişah, merak etmiştir: Hele bir bakalım. Bizim vezirler, hamamda benden uzakta, kendi başlarına ne yaparlar, nasıl eğlenirler?
Bu merak, padişahın tebdil-i kıyafet
hamama gitmesine neden olmuştur.

Habib Baba nın hamama girişinde
yaşananlar bir kez daha tekrarlanır.
Hamamcı Vezirler der, almak istemez. Ancak genç adam, odada yıkanan
yaşlı adamı gösterince dayanamaz onu da içeri alır. Kulağına da fısıldar, Aman dikkat görmesinler diye. Odayı gösterir: Sen de sar peştemali beline, gir yanına. Sessiz yıkanın ha!...
4. Murad da Habib Baba nın yanına süzülür. Beraber sessizce yıkanmaya başlarlar. Bu arada, hamamın büyük salonundan gelen tef, dümbelek, şarkı, türkü sesleri ortalığı çınlatmaktadır...

Habib Baba nın gözü, genç hamam arkadaşının sırtına takılır. Biraz kirlenmiş gibi gelir ona...
Kendi gibi fakir zannettiği delikanlıya yumuşak bir sesle, Evladım der,
Sırtın fazlaca kirlenmiş, müsaade edersen bir keseleyivereyim...
Padişah aldığı bu teklif karşısında şaşakalır ancak memnun da olur. Çünkü,
ömründe ilk defa biri ona, padişah olduğunu bilmeden, sırf bir insan olarak, karşılık beklemeksizin bir iyilik yapmayı teklif etmektedir.
Buyur baba der, diz çöker...
Habib Baba nın kesesinden sonra da
Ellerin dert görmesin diyerek,
minnetini sunar.
O da Baba ben de senin sırtını keseleyim. Böylelikle ödeşmiş oluruz deyince,
teklifin kimden geldiğini bilmeyen Habib Baba tebessümle,
Olur evlat der, sultanın önünde diz çöker.
Bu arada, Sultan Murad kese yaparken bir yandan da Habib Baba yı yoklar,
ağzını arar.
Baba der, Görüyor musun bu dünyayı? Sultan Murad a vezir olmak varmış. Bak adamlar içerde tef, dümbelek hamamı inletiyorlar, sen ve ben ise burada iki hırsız gibi...
Habib Baba, Sultan Murad ın cümlesini tamamlamasına fırsat bırakmadan
kendi hükmünü söyler... Sultan Murad ın, Habib Baba dan duydukları karşısında
ağzı açık kalır, elindeki keseyi düşürür:
Be evladım der Habib Baba. Sultan Murad dediğin kimdir? Sen asıl alemlerin sultanına kendini sevdirmeye bak ki, o seni sevince sırtını Sultan Murad a bile keselettirir...

* * *
Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...