Umûmî manada, İstiklal Marşı; her milletin millî değerlerinin ifadesinin yekûnu olarak, onu temsil mertebesindedir.
Dikkat edilirse, millî maçlar ve her türlü resmî veya hususî toplantı öncesinde mutlaka 'istiklal marşları' okunur ve her vatandaş da, sokak ortasında bile bulunsa 'hazırol' vaziyetinde, marş bitinceye kadar, mensup olduğu millete saygının ifadesi olarak ayakta durur.
Bizim İstiklal Marşı'mız, yani Türk İstiklal Marşı, mana, ahenk ve şekil bakımından, 'üstün vasıflı bir edebî şaheser'dir.
Dünyanın ilk millî marşlarından olan İngiliz Millî Marşı (1744), 'Tanrı korusun iyi yürekli kralımızı/Uzun ömürler soylu kralımıza/Tanrı kralı korusun!' diye başlar. F(ı)ransız milli marşı Marseyyez'de (1795): 'İleri kardeşler vatan için ileri!/Şan şeref günü geldi çattı işte/..Haydi vatandaşlar sıklaştırın safları silahları kapın/Yürüyün ki şu alçakların kanlarıyla toprağımız sulansın!' ifadeleri yer alır.
1853'te, İngiliz millî marşı müziğiyle 'Tanrı Çar'ı Korusun' diyen Rusya millî marşının yerini 1917'de komünist Enternasyonal marşı almış ve bilahare Sovyetler Birliği marşı şu şekle dönüştürülmüştür: 'Fırtınalar ardından hürriyet güneşi doğuyor/ Ve yüce Lenin bize yol gösteriyor/(...)Çok yaşa hür vatanımız/Kardeşliğin gücünde, halkların siperi/Lenin'in partisi, halkın gücü/Bizim hedefimiz komünizmin zaferi'
Suudi Arabistan millî marşındaki, 'Şeref ve yüceliğe koş/Şerefim göğü yaradandandır/Yeşil bayrağı kaldır/Ki o yazılı nuru taşır/Tekrarla, Allahu ekber/Ey vatanım/Müslümanların gururu olarak yaşa' mısraları, şu mısra ile son bulur: 'Yaşasın kıral, bayrak ve vatan için'.
Bu birkaç misalde de görüldüğü gibi, marşların ekserisi, ya kırala, ya çara yahut da hakim bir zümreye ithaf edilmiştir.
Türk İstiklal Marşı; Türk milletinin bütün maddî, manevî kültürel ve tarihî kıymetlerini üstün bir şuûrla dile getiren bir manzûmedir:
'Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal!'
Mısraları, bunun en bariz ispatıdır.
Anadolu'nun çepeçevre kuşatıldığı bir zamanda, bütün şer güçlerin Türk adını silmeye çalıştığı ve Türk yurdu Anadolu'yu işgal ettiği bir dönemde,TBMM tarafından bir 'İstiklal Marşı'na ihtiyaç duyulmuş ve Maarif Vekaleti'nce 'Şairlerimizin dikkatine' başlığını taşıyan 25 Teşrinievvel 1336/25 Ekim 1920 tarihli duyuruyla bir güfte müsabakası açılmıştır.
Şiirlerin teslim tarihi ise, 23 Kanunuevvel 1336/ 23 Aralık 1920'dir. Bu tarihte teslim edilen şiirler içinde, marş için uygun bir metin bulunmaz ve Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey tarafından, 5 Şubat 1337/1921 tarihli hususî bir mektupla Mehmet Âkif 'ten İstiklal Marşı yazması ricasında bulunulur. Esasında, Âkif, şartnameye konulan 'beş yüz lira'lık ödül sebebiyle yarışmaya katılmamıştır.
Hamdullah Suphi Bey'in mektubu üzerine, Tacettin Dergahı'na çekilen Âkif, on gün gibi kısa bir sürede marşı yazmış ve 17 Şubat'ta da yayınlanmıştır. İstiklal Marşı, 1 Mart 1337'de, Mustafa Kemal Paşa'nın da hazır bulunduğu oturumda, TBMM'de, Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından okunmuş ve 12 Mart 1337/1921'de de TBMM tarafından kabûl edilmiştir.
O günler; İtilaf kuvvetleri denilen İngilizlerin, Fransızların, Yunanlıların, İtalyanların, Ermenilerin, Rusların... Doğu- Güneydoğu Anadolu'dan Batı Anadolu'ya, Akdeniz'den Karadeniz'e kadar bütün Türk vatanını işgal edip, tecavüzde, katliamda, yangında-yıkımda ve her türlü cinayette bulunduğu dönemdir.
Bu dönem; Mustafa Kemal Paşa'nın: 'Hattı müddafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır' diye emir verdiği, bıçağın kemiğe dayandığı zamandır.
Millî Şarimiz Mehmet Âkif Ersoy, hasta yatağında, son günlerini yaşarken bir soruya şöyle cevap verir: 'Allah, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazılacak günleri göstermesin'.
Onları, minnet, şükran ve rahmetle anıyorum. Mekanları cennet olsun!..