Şayet, etrafımızı yeterince temaşa edip, hala çevremizde olup bitenlerden haberdar değil isek, bu gözler göz değildir.
Şayet, sezgilerimizi harekete geçirip, hala bir yerlerdeki yanık kokularını hissedemiyor ve çığlıkları duyamıyorsak, bu, gönül dediğimiz vicdan merkezi dumûra uğramış demektir.
Şayet, sinsi sinsi yanımıza yaklaşan ateşin sıcaklığını, kurtuluşumuzun emaresi telakki ediyorsak, gafletimizin derinliğine akıl ermiyor demektir.
Gönül bağının ve aklın işlemediği mekanlarda, zalimin kırbacının şaklaması, uyuyanı uyandırır mı, onu da bilmiyorum!..
S(ı)loganlarla idare edilmenin ve üç paralık menfaatler için milî tahribatları görmezden gelmenin bedelini, tarihte çok ödedik, buna devam edildiğini gördükçe de, ibret'in, gaflet'e nasıl mukabelede bulunması gerektiğinin muhasebesini yapamamamın zulmünü yaşıyorum.
Bir yiğit evlat, sanılmasın ki, sadece bir yiğit evlattır. O, Kür-Şad'dır; O, Osman Batur'dur; Şeyh Şamil'dir; İsa Yusuf'tur.
Bu safhaya gelinceye kadar nice 'bir yiğit evlatlar' şehadet şerbetini içmiştir.
'Susanlar' elbette ki, 'dilsiz şeytan' olmuşlardı da, sus-pus olup kabuklarına çekilmişlerdi de, o 'Şehitler ölmez, vatan bölünmez'in sahipleri, hep birlikte meydanlarda, nara atıp kükremişlerdi. Hani o günler, demeyelim, o günler gibi kükreyen günler yaşayalım!..
Onbin-onbeş bin nüfuslu bir beldenin belediye başkanlığını kazanabilmek için meydanları dolduranlar ve bunu kazanmanın kurtuluş vesîlesi olduğunu haykırabilenler, bir kaç saatliğine olsun, Türk Dünyası'nda zulüm görenler için toplanıp haykırıversinler, ne olur, Allah aşkına!..
Ulu Türkistan'ın yiğit evlatlarının sesine kulak vermeyi, 'Çin devletinin toprak bütünlüğü'ne müdahale olarak görmenin nasıl bir millî şuûr mahrûmiyeti ve ahmaklığı olduğunu söylemeye lüzum var mı, bilmiyorum!...
Türkistan, ne zaman, Çin'in devlet bütünlüğüne dahil oldu, söyleyebilir misiniz? Nasıl bir mantık ve millî idraksizliktir ki, Türk tarihinden haberdar değildir?
Büyük Türk/Uygur ozanı Abdurehim Heyit'in, önce 'şehadet', birkaç gün geçmeden de, 'hapishanede bulunduğunu' ve 'yaşadığı haberini' duyunca, aklıma, Türkiye'de, Mustafa Cemiloğlu olarak tanınan Kırım Tatar Türklüğü'nün kahraman evladı önderi Mustafa Abdulcemil Kırımoğlu geldi. 13 Kasım 1943'te doğan Cemiloğlu, 18 Mayıs 1944'te, Stalin'in, Kırım Türkleri'ne başlattığı sürgün hareketine bebekken dahil olmuş, ömrünün büyük bölümünü kızıl rejime karşı direnerek hapisahelerde geçirmiş ve nihayet 1974'te Sibirya kampı sürgününde, tıpkı, Ulu Türkistan'ın yiğit evladı Abdurehim Heyit gibi öldü haberi çıkmıştı.
Biri, kızıl komünist Rus rejimimin topyekûn sürgün ettiği bir milletin bir ferdi; dîğeri, acımasız zalim kızıl komünist Çin rejiminin hapishanelerde süründürdüğü san'at aşıkı bir Ulu Türkistan evladı!..Tarih boyunca, bu iki kızıl kıskaç arasında kıvranan Müslüman Türkler, insanlık adına, dünyadan, sadece adalet için, bir 'ses' istemekte ve beklemektedirler.
Ulu Türkistan'ın mücahit ilim adamı Baymirza Hayit diyordu ki: 'Beni sevindirmek isteyenler Ulu Türkistan hakkında yazsınlar, Ulu Türkistan hakkında konuşsunlar!'
Biz de diyoruz ki: Ey Türkiye Türklüğü, ey Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan Türklüğü, ey Avrupa Türklüğü...sesinizi bugün çıkarmayacak iseniz, ne zaman çıkaracaksınız?
Daha önce de yazdım, zaten basında da yer aldı: Çin, her Uygur Türk'ünün evine, zorla bir Çinli erkek yerleştiriyormuş...Bu, ne demektir, hiç düşündük mü? Böyle insan hakkı, böyle insan hürriyeti, böyle insan haysiyeti olur mu? Bu haberi duyan hangi insan, bu uygulamaya rıza gösterebilir?
Yazar Arslan Bulut'un, 'Çinli Generalin Türkiye'ye Bakışı ve Uygur Türkleri' başlıklı ibret dolu makalesindeki tespitleri çok mühimdir.
Diyor ki: 'Türkiye'nin Çin devleti ile iyi ilişkiler kurması, Uygur Türklerinin lehine gelişmelere yol açabilirdi. Ne Çin'de böyle bir niyet var ne de Türkiye'yi yönetenlerin böyle bir düşüncesi...Daha da kötüsü, Çin, general Liu Yazhou'nun geliştirdiği 'Batı Bölge Teorisi'ni takip ediyor. Liu Yazhou, konu ile ilgili makalesinde, Doğu Türkistandan 'Batı' diye söz ediyor ve 'Batı'ya yönelmek bizim için sadece stratejik seçenek değil, aynı zamanda ümidimiz, hatta neslimizin kaderidir. Orta Asya'ya gelince, bizim gözlerimiz ilk önce Rusya ve Amerika gibi rakiplerin üzerinde olacak, ancak geniş açıdan bakarsak korkarız ki bizim en büyük rakibimiz Amerika veya Rusya değil, Türkiye'dir!' diyor ve Çin haritasını, 'bir kanadı Pasifik Okyanusu'na, diğeri Orta Doğu'ya kadar uzanan bir kartal'a benzetiyor. Doğu Türkistan'ın ise uçuş dengesini sağlayan gövde olduğunu yazıyor.'
Elin adamları ne hedefler pilanlıyor, biz nelerle uğraşıyoruz!!! Allahü teala bütün mazlûmların yardımcısı olsun!.. Bize de, 'akl-ı selîm' nasip etsin!..