Siyaset; en anlaşılır ve yaygın ifadeyle, devleti idare ve devletler arası münasebetleri düzenleme san'atıdır. Yani uygulayıcısı insandır ve hedefi de, insanları mutluluğa götüren yolları aramadır.
Yani, siyaset, bir vasıta'dır. Bu vasıta, mükemmel/selîm akıl sahibi siyasetçinin elinde huzuru, güveni ve yükselişi; beceriksiz/kötü siyasetçinin elinde ise, çöküşü hazırlar.
Peki, bugün, dünya hangi istikamet üzerindedir? Kanaatim odur ki; dünya, ister totaliter baskıcı, ister seçimli demokrat, ister soydan gelen k(ı)raliyetle idare edilsin, siyasetin, insanın huzurunu temin maksadı ve hedefiyle yürüdüğünü söylemem mümkün değildir. Bunda huzur, güven ve adalet, sadece laftadır.
Kim ne derse desin, insanlık alemi, bugün, en vahşî dönemini yaşamaktadır!..Bu tespit için, tarihi, şöyle, gelişigüzel bir yoklamak/gözden geçirmek bile yeterlidir.
Sayfaları bir bir çevriniz: ABD'den Rusya'ya, Çin'den Suudi Arabistan'a, İngiltere'den F(ı)ransa'ya, Almanya'ya, İspanya'ya, Hindistan'a, Sibirya'ya, Afrika'ya...
Şaibesiz hiçbir seçim sonucunun açıklanmadığı çağımız demokrasilerinde, eline selahiyeti alanın neler yaptığı, karşı/muarız tarafı nasıl hırpaladığı da aşikardır.
Böyle saadet mi olur? Böyle san'at mı olur? Böyle insanlık aşkı mı olur? İdare etme san'atı, bu mudur? İnsanda ve insanlar arası münasebetlerde huzuru ve güveni sağlamak bu mudur?
İnsanlar arası adaleti düzenlemekten mes'ul siyaset, nasıl, onların arasına nifak sokucu, ayırıcı ve birbirine düşürücü olabilir? Açlığın, sefaletin kol gezdiği diyarlarda, bunca silah niçin patlar?
Bugün, dünya siyasetinde çılgınlık yaşanıyor. Bir sokak kabadayısının bile ağzına alamayacağı en basit, en galîz ve en kaba kelimeleri siyasetçilerden duyunca, ışığın değil, karanlığın belirtisini görür gibi oluyoruz.
Nedir bu ihtiras, nedir bu paylaşamama, nedir bu öfke, nedir bu fırtına estirme, nedir bu tahammülsüzlük, nedir bu başkasını hakîr ve hiç görme!?.
Ben'den başka hiç kimse 'doğru' düşünemez mi? Dünya kurulalı beri, yegane doğru düşünen sen misin?
Bu dünyada 'ben'den başka kimse yok mudur? Biz'i kucaklayan ve 'o'nun, onlar'ın da haklarını teminat altına almayı niçin taahhüt edemiyor ve bu taahhüdün uygulayıcısı olamıyoruz?
Her şey siyaset midir? Tersinden soralım: Siyaset, her şey midir? Nedir? Bir makamı 'zapt' mıdır? Zapt edilen bu makama kimseyi yaklaştırmamak mıdır? Nedir?
Bugünün yarınını düşünmek yok mudur?
Aynaya bakıldığında, 'Aman Allah'ım, şu sözleri ben mi söylemişim?' diye utanmak bir yana, kendini sîgaya çekecek bir vicdan muhasebesi de mi mümkün olmuyor?
Gergin çehrelerle, bilhassa çocukların ve gençlerin örnek alamayacağı kelimelerin telaffuz edilmesindeki garabeti idrak edemiyor musunuz?
Bir zatın, kim olursa olsun, bir dîğerine bu çirkin sözlerle ve bu kaba tavırlarla hitabından kim ne kazanıyor?
Ayyuka çıkan bu 'sosyal bozulma alarmı'nı hala hissedemiyor muyuz? Cinayetin, hırsızlığın, zînanın, sokak kavgalarının, yalanın, itimatsızlığın...velhasılı, yekûn ahlakî değerlerin eriyip gitmekte olduğunun farkına varamıyor muyuz? Bu,'ben..ben...ben..' ihtirası nedir?
Siyaset; bir dîğer cepheyi çökertme san'atı/hareketi değil, millî birlik içersinde, hep birlikte ayağa kalkma, kalkınma ve şahlanma san'atı olmalıdır. Her zaman söylenen, 'Az olsun, benim olsun' gibi basit bir anlayışa saplanmak yerine, bizim olsun, hep beraber, millet ve insanlık olarak iyilik, doğruluk ve güzellik üzre, hakkı hukuku savunanlar olarak yürüyelim düşüncesiyle hareket, siyasetçinin temel endîşesi olmalıdır. Evet, 'Endîşe!', bu olmalıdır!..
Bilelim ki, siyasetin üstünde 'ilim' vardır, 'hukuk-adalet' vardır!.. Bunlardan ayrılan her tavır, sadece ismen siyasettir!..
Onca güzel san'atımız vardır...Onca güzel numûnelerimiz vardır...Muazzam bir şiirimiz, mûsıkîmiz, dünyaya nam salan mîmarîmiz, hat san'atımız vardır!..Siyasetçi, dilini tutmasını da, her türlü hareketini murakabe aldına almasını da bilen olmalıdır!..Güleryüzlü, latif sözlü olmak çok mu zordur?
Zîra; Hazret-i Ali Efendimiz, 'İnsan, dilinin altında gizlidir' buyurmaktadır. Nasihat olarak bu, yetmez mi?