Evet, kavram denen şey oldukça önemlidir ve bir başlangıçtır.

İşte bu nedenle ben sürekli "kavram", "kavramlar" deyip duruyorum.

 

Kavramlar önemlidir, çünkü mantığın, düşünüşün, teorinin, kuramın, hipotezin kısacası bilginin oluşumuna yol veren her şeyin başı kavramlardır.

Kavramlar konuyu, düşünceyi, bilgiyi, kısacası, mantığın akıl yürütmelerini sağlayan temel kolonlardır.

Kavram tanım değildir ama tanımlanabilir söz, sözcük ya da söylemdir.

"Sempati" bir kavramdır.

Ve bir iletişim hocası, sosyal bilim insanı tarafından ortaya atılmıştır ve üzerine tanımı yapılmıştır.

En kısa tanımıyla, "kendisini iletişilen diğer kişi yerine koyma" olarak tanımlanır.

Eğer "sempati" kavramı olmasaydı bu uzun ifadeleri kullanmak zorunda kalacaktık. Bu durumda ise en fazla 3-5 kişinin anlatımından sonra ortaya bambaşka bir şey çıkacaktı.

Bu durumda demek ki, kavramları hatta tanıma esas kavramı bilmeden yapılacak düşünce ve akıl yürütmelerinin sağlıklı olması; herkesin aynı şeyi aynı şekilde anlaması oldukça zordur.

İşte bu nedenle yıllardır "tarım" ve ona dair kavramları anlatmaya çalışıyorum.

Ya da kavramların önemini vurgulayıp tartışmaya açmaya çalışıyorum.

Defalarca yazdım, söyledim, anlattım.

Buraya tekrar yazmayacağım, tarım kavramını.

İsteyen eski yazılara bakabilir.

Hatta ontolojisini, epistomolojisini, dil kökünü, metodolojisini bir kenara koysak dahi (ki; koyamayız) Türk Dil Kurumu sözlüğünü açıp bakmak mümkün.

Bu sözüm Tarım Bakanlığının yöneticileri için daha çok geçerli.

Eğer tarım kavramını, çiftçi kavramını bilmezsek aslında ne doğru politikalar üretebiliriz ne de yaptığımız analizler sağlıklı olur.

Biçimsellikler peşinde yuvarlanıp, bütünü kaçırmak ve bölünmek için çabalar dururuz.

&

Şimdi buraya nereden geldik?

Çiftçi borçları ya da tarım sektörünün borçları ne kadardır?

Verilerin kaynağı bankalar, finansman kurum ve kuruluşları ile piyasa borçları.

Peki, bu borçların verisi nasıl tasnif ediliyor?

Tarım, Avcılık, Ormancılık (Orman ürünleri ve kereste üretimi), Balıkçılık üzerinden.

Tarım ve Orman Bakanlıkları eskiden (çoğunlukla) ayrı olduğu için veriler ayrı ayrı ancak hepsi tarım kavramının kapsamında toplanıyor değerlendiriliyor.

Ancak alt başlıklar açılıyor.

İthalat, ihracat, istihdam, işsizlik vs bütün başlıklar bu şekilde işleniyor kamu kurumları verilerine.

Yani TÜİK ve BDDK verilerine.

Ve işte mesele de burada başlıyor.

Tarım kavramı doğru ve kavramsal anlamı üzerinden algılanmayınca sadece şuna bakılıyor: Tarım başlığı altındaki (yani bitkisel ve hayvansal üretim) borçlar çıkarılıyor ve şu kadar deniyor.

Oysa alt başlığında avcılık, ormancılık ve kerestecilik ve balıkçılık var. Onlar pas geçiliyor.

Yetiyor mu? Hayır.

Gayri Nakdi Krediler diye bir başlık var, takipteki krediler diye bir başlık daha var. Onlar da pas geçiliyor.

Çünkü neyse!

Bitti mi? Hayır.

Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğinin açtığı krediler var.

Daha önce bankaların kredilerinin içinde olan kredilerdi bunlar ve ayrıca değerlendirilmesine gerek olmuyordu. Ama artık öyle değil. Kurum bankalardan tarımsal kredi değil normal kredi kullanıyor, kendi kaynaklarından kredi tahsis ediyor ve kullandırdığı kredilere kararname gereği sübvansiyon uyguluyor. Veya kararnameye uygun değilse doğrudan kendi kredi faizi üzerinden kredi açıyor. Bütün bunları yaparken de kullandığı kredinin üzerine kendi katkı-katılım payı vs. adı altında eklemeler yapıyor.

O halde bu kurumun kredilerini de bu hesaba dahil etmek gerekiyor.

Geriye ne kaldı?

Çiftçilerin ya da tarım sektörünün piyasaya olan borçları.

Yani akaryakıt, gübre, tohum, ilaç vb. bayilere ve satıcılara olan borçları.

Bu borçların büyük bölümü veresiye borçlardır.

Hasatta ödemelidir ve yine büyük bölümü "ayni karşılık bedelli" borçlardır. Alınan malın ödendiği zamandaki fiyatı üzerinden olan borçlardır.

Bir yerde" bakkaliye" borçlarıdır.

Bunların miktarına dair bir kayıt yoktur.

Ancak gözlem, araştırma ve tecrübî olarak bilinebilecek olan borçlardır.

Buradaki bir başka dayanak ise çiftçilerin eline geçen yıllık brüt tarımsal hâsıladır. Ve bu hâsıla içindeki girdi giderlerinden çiftçinin cebinden çıkan giderlerdir.

2020 yılında Çiftçilerin eline geçen brüt tarımsal hâsıla 549 milyar TL; cebinden çıkan girdiler bedeli ise 160-200 milyar TL'dir.

Bu tutarın en az ¼'ü kadarının yani yaklaşık 50 milyar TL'sinin borçla satın alınan girdiler olduğu kabul ediliyor.

&

Ez cümle toparlayalım:

Tarım sektörünün (alt başlıklar dâhil) 2021 Temmuz ayı itibariyle Bankalara, finansman kuruluşlarına ve piyasaya olan borçları toplam 222 milyar TL'dir. Bu rakama takipteki borçlar ve gayri nakdi krediler dâhildir.

Bir önceki yıla göre artış oranı ise %22'dir.

2020 yılı brüt hâsılasına oranı ise  %40'dır.

Yani tarım sektörü ve çiftçiler brüt gelirlerinin %40'ı kadar borçludur.

Lütfen dikkat edin brüt gelir üzerinden bu kadar borçludurlar.

Net geliri ise brüt gelirin en fazla %20'si kadardır ve o da 110 milyar TL'dir.

Bu nedenle çiftçi borçları artık ödenemez, takla attırılamaz, döndürülemez hale gelmiştir.

Bütün sorun ve sıkıntı buradadır.

Yani işin özü burasıdır. Asıl sıkıntı budur. Yaklaşık 6 milyar TL'lik kanuni takipteki borçlar bu sorun karşısında devede kulak gibidir. Yani çiftçinin bugün muhatap olduğu icrai işlem karşılıkları toplam borcunun neredeyse %2,7 'si kadar bir tutardır.

Çiftlik bir işletme ve ticari üretim biçimi ise bu işletme kazandığının 2 katı borca batmıştır.

Herkesin anlaması gereken yer burasıdır.

Gerisi boş ve eksik sözdür.