Kitap sevgisinden, kitap kültüründen yoksun çocuklar, eksik gıda alarak büyüyorlar demektir. Bu eksiklik onların ileriki hayatlarında olumsuz sonuçlarıyla ve rahatsız edici bir şekilde mutlaka ortaya çıkacaktır. Bugün çocuklara daha altı aylıkken sesli kitap okunmasının faydaları üzerinde çalışan uzmanlar, bunun çocuklarda ruh ve zeka gelişimini hızlandırdığını, kelime hazinesini artırdığını söylüyorlar. Bu da gösteriyor ki, çocukları hem aile, hem de okul ortamında kitap sevgisi ve kültürü ile iç içe, baş başa yetiştirmek, onlara mutlaka okuma alışkanlığı kazandırmak ihmal edilmemesi gereken önemli bir görevdir. Çocuklara, küçük yaşlardan itibaren, kitabın ve okuyup öğrenmenin yemek içmek, hava almak kadar gerekli ve önemli bir ihtiyaç olduğu öğretilmelidir. Devlet bunun için gerekli tedbirleri almalı, kampanyalar yürütmeli, farklı yaş grubundaki çocuklara ve gençlere hitap eden kitaplar yayınlamalı, kütüphaneler kurmalı, mevcutlarının sayısını artırmalıdır. Resmi veya özel, sesli veya görüntülü bütün basın-yayın kuruluşları, devletin bu yoldaki çalışmalarına destek olmalıdırlar. Bu millî bir seferberlik hareketi olarak algılanmalı ve uygulanmalıdır. Bunun için de önce elbet bir zihniyet değişikliğine, bir temel altyapının kurulmasına ihtiyaç vardır. Bu sağlanırsa gerisi kolay gelir. Bunu sağlamak da devletin görevidir. İlkokuldan üniversiteye kadar her kademedeki okullarımızda uygulanan eğitim programları, bu maksatla bir kere daha gözden geçirilmeli, gerekiyorsa toptan değiştirilip amaçlanan hedeflere ve çağdaş ölçülere göre yeni baştan düzenlenmelidir. Anne-babalar bu konuda mutlaka sorumluluk yüklenmeli ve en önemlisi de ilköğretimden başlayarak, eğitim-öğretimin her kademesinde görev alacak eğitimcilerimiz ve öğretmenlerimiz bu çok önemli millî görevi hakkıyla başarabilecek donanıma ve anlayışa sahip olacak şekilde yetiştirilmelidir.
Günümüzde çeşitli yayınlar vasıtasıyla kolay ve zahmetsiz bir hayatı telkin ettiği görülen medyanın, çocukları ve gençleri olumsuz yönde etkilediğine, onları kitaptan uzaklaştırdığına hiç şüphe yoktur. Yarım asrı aşkın bir süredir eğitim-öğretim hayatının içinde olan bir eğitimci olarak, pek çok öğrencinin ders kitapları dışında kitap tanımadığını, hatta bir kısmının ders kitaplarına da pek fazla itibar etmediklerini, doğru tutulup tutulmadıkları şüpheli ders notları, teksirler, fotokopiler ya da internetten indirdikleri özetin özeti bilgilerle yetindiklerini görmek beni hep yürekten yaralamıştır. Bu bir faciadır. Mutlaka önlenmeli, bir çaresi bulunmalıdır. Zira kitabın ve okuyup öğrenmenin yerini hiçbir şey tutamaz. Kitap çocuklarımız için bir cazibe merkezi haline getirilmelidir. Başta devlet olmak üzere, öteki bütün kurum ve kuruluşlar bunun için ne gerekiyorsa tez elden yapmalıdırlar. En başta gelen meselemiz kitapla barışık, okuyup öğrenmeyi seven bir toplum olmayı başarmak olmalıdır. Batılı bir düşünür, 'Yetişen zekaları kitaplarla beslemeyen milletler hüsrana mahkûmdurlar.' diyor. Çocukları ona göre yetiştirip hayata hazırlamalıyız. Geleceğimiz buna bağlıdır. Çünkü gelecek çocuklarındır.
İnsan, yaratılıştan okuyup öğrenmeye meyli olan bir varlıktır. Bu onu öteki canlılardan ayıran en önemli özelliklerin başında gelir. Fakat onun bu özelliğini ortaya çıkarıp geliştirecek ortamı hazırlamak şarttır. Bu süreç aile içinde küçük yaşlarda başlamalı ve çocuk gelecekte kendisini bekleyen muhtemel zorluklara ve hayatın gerçeklerine göre hazırlanmalı ve eğitilmelidir. Bu da çocuğu öncelikle kitapla tanıştırmak, ona okuyup öğrenmeyi sevdirmekle mümkün olabilir. Victor Hugo, 'Okuma ihtiyacı barut gibidir, bir kere tutuşunca artık sönmez.' der. Bütün mesele o barutu tutuşturmaktır. Okuyup öğrenmeyi alışkanlık haline getiren bir çocuğun önü açık demektir. O, doğru, iyi, güzel, faydalı ve zararlı olanı fark etmede zorlanmadığı gibi, karşılaştığı engelleri aşmanın bir yolunu da kolayca bulabilir. Çünkü okur, öğrenir, anlar ve başarır. 'Bilenle bilmeyen bir olmaz' sözü boşuna söylenmemiştir. Yapanlar ve başaranlar, ancak bilenlerdir. İnsan tek başına yaşayamaz. Bir toplum içinde başka insanlarla birlikte yaşayarak, onlarla iletişim kurarak yaşar ve mutlu olur. Bunun için de birlikte yaşamanın, insanlarla iletişim kurmanın, insanları tanımanın yol ve yöntemlerini bilip öğrenmesi lazımdır. Bu da ancak sürekli okuyup yeni bir şeyler öğrenmekle mümkün olabilir. Çünkü insanlar ve toplumlar daima değişen dinamik varlıklardır. Bu değişim ve dönüşüme ayak uydurabilmek için bilgilerin de yenilenmesi ve tazelenmesi şarttır. O bakımdan çocuk erken yaşlarda kitapla tanışmalı ve okuma alışkanlığı kazanmalıdır. O, okuyup öğrendikçe hem kendini keşfedecek, hem de diğer insanlarla kolayca iletişim kurabilecek, kim bilir belki de toplumda ayrı ve seviyeli bir konuma bile yükselebilecektir. Başarmanın sırrı okuyup öğrenmede gizlidir.