Ezeli bir hastalığımız var ve bundan da bir türlü kurtulamıyoruz. Devamlı olarak sistemleri kötüleyerek, bunları değiştirmeye çalışırız. Yeni bir sistem getiriyormuş gibi sadece bir isim değişikliği ile işlerin halledileceğini düşünürüz. Kendimi bildim bileli bu huyumuzdan vazgeçemedik. Her zaman, büyük işler peşinde koşarız ve her gelen büyük reformlar peşinde koşar ve en basit konulara reform adı verilir, fakat sonuçta değişen bir şey yoktur. Her şey, eski tas eski hamam örneğinde olduğu şekilde devam eder durur. Elbette, bütün bunlar bizim her zaman uyguladığımız bir kolaycılık yoludur. Bu sebepten her ortaya atılan fikirlerin veya uygulamaların sadece ismi vardır ve bunların içi boştur. Bu bakımdan da ortaya konulan yeni projelerde başarı oranları her zaman düşük olarak ortaya çıkmaktadır. Yapılan reform veya projelerde unutulmaması gereken beş safha vardır. Bunlardan birisi ihmal edildiği takdirde başarı gerçekleşmez. Bunlardan birincisi, durum tespitidir. Yapılması istenilen bir projeye başlamadan, o projede uygulamaya konulmadan önce durum tespiti yapılmalıdır. İkinci safha ise, durum tespitinden sonra; uygulanacak projelerle ulaşılmak istenen hedef nedir. Bu ortaya konulmalıdır. Şunu açıkça ifade etmek gerekir ise, ülkemizde yapılanlar da bu iki maddenin içeriği içinde kalmaktadır. Bu bakımdan da gerek siyasiler ve gerekse bürokratlar tam kitabın ortasından konuşarak, daha önce durum böyle idi, biz bu projeyi uygulayarak, işte bu seviyeye geleceğiz gibi nutuklar atmaktadır. Oldum olası da bu böyle devam etmekte bunun için de yeni gelenler bir öncekilerini devamlı olarak kötülemekle beraber, onlar da aynı yolu takip eder. Sonuçta ise istenilen seviyeye ulaşmak mümkün olmaz. Üçüncü safha ise, tespit edilen durumdan, hedeflenen duruma nasıl ulaşılacağına dair planlamanın yapılmasının gereği vardır. Tabiatıyla bu planlama oldukça hassastır ve bu işleri bilen, yürütebilecek olan elemanlar olmalıdır. Bu maddenin en kırılgan yönü ise, çoğunlukla, ehil olmayan insanların planlamanın başına getirilmesi veya uygun kişilerin bir şekilde değiştirilmesidir. Belki de ülkemizdeki fakirliğin temelinde yatan en önemli husus budur. Daha önceki bir yazımda da üzerinde durduğum gibi, insanların yetenek ve kabiliyetlerine göre, görevlendirme hususunda çok geride olduğumuz bir gerçektir. Bu sebepten birçok proje veya uygulamanın akim kaldığını veya başarıya ulaşamadığını görüyoruz.
Gelişmiş ülkelerde bile bu husus çok önemlidir. Zira, herhangi bir uygulamanın temel unsuru, bulunduğu statünün hakkını veren elemanların olmasıdır. Bütün bu elemanlar yerinde kullanılmadığı takdirde, başarıyı beklemek mümkün değildir. Her zaman, yapıcı ve her durumda başarıya ulaştırma yeteneğinde olan insanlara ihtiyaç vardır. Şunu açıkça ifade etmek gerekir ise, böyle personelin sayısı çok azdır. Bizde olduğu şekilde, bizden olsun da… ile yola çıkarsanız başarının gerçekleşmesi mümkün değildir. İnsan kalitesi çok önemlidir.
Üçüncü aşama ise, finans aşamasıdır. Çoğunlukla, ülkemizde istim sonradan gelsin hesabı ile toplamı bir milyon olan projelere, sadece bin lira ödenek ile başlanmakta ve ülkemizin değişik yerlerindeki, yarım projelerin tutarı milyar liraları aşmaktadır. Çoğu da ölü yatımlar olarak ülkemizin üzerinde bir kambur olarak durmaktadır. Bir sonraki aşama ise, zamanlamadır. Ödeneklerin azlığı veya projedeki aksaklıklar nedeniyle zamanlamanın iyi yapılmaması ise ikinci bir kambur olarak ortaya çıkmaktadır. Saygılarımla, arzederim.