Efendim, okuduğunuz bu yazıyı aslında 19 Mayıs günü için kaleme almıştım; lakin klavyenin kemiği yok... Yazdıklarımı okuyunca baktım ki biraz eleştirinin dozunu kaçırmışım. Bayram coşkusunun yaşandığı gün, insanları üzmektense bir hafta ertelemeye karar verdim.
***
Malum, milli mücadelenin yüzüncü yılı vesilesiyle Samsun'da çok sayıda etkinlik yapıldı. Devlet ricali dahil on binlerce misafir şehre akın etti. Otellerde yer kalmadı, kent tarihinin en kalabalık günlerinden birini hep beraber yaşadık.
Bu ilgi, Samsun'un en büyük marka değerinin "Atatürk'ün kurtuluş mücadelesini başlattığı şehir etiketi" olduğunu kanıtlıyor. Bu markanın doğru değerlendirildiğinde kentin tarih turizminden çok önemli gelir elde edebileceğini de ispat ediyor.
Gerçekten de nasıl Çanakkale, Birinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanan şanlı direnişi bugün bir turizm aracı olarak değerlendirebiliyorsa, "19 Mayıs 1919" markası Samsun için aynı potansiyele fazlasıyla sahip...
***
Meramımızı şöyle ifade edelim: Eğer doğru turizm politikaları izlenirse, Samsun'a yılın 365 günü onlarca uçak ve otobüs dolusu turist, "Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Milli Kurtuluş Savaşını başlattığı şehri" görmek için gelebilir.
Bunu sağlamak için öyle uzun uzadıya reklam çalışması yapmaya da gerek yok; çünkü bu önemli tarih bir milli bayram olarak her yıl kutlanıyor ve 82 milyon tarafından gayet iyi biliniyor.
***
Bu potansiyeli harekete geçirmek için atılması gereken üç adım var...
Bir: Sokaktaki vatandaştan yerel yönetimlere, esnaftan sivil toplum kuruluşlarına kadar herkesi turizme hizmet edecek birer gönüllü haline getirmek...
İki: Otel, restoran, alışveriş merkezi, havalimanı, otogar gibi tesislerin standartlarını nitelik ve nicelik olarak bir üst seviyeye çıkartmak...
Üç: 19 Mayıs 1919 odaklı turistik cazibe alanları oluşturmak...
İlk ikisi, ayrı bir yazının konusu olabilir; ben bu seferlik üçüncü madde hakkında kelam etme niyetindeyim. Yani, kentimizde turistlere yönelik 19 Mayıs figürünü işleyen anıt, heykel, müze ve bunun gibi destinasyonlara değinmek, özelde ise "Kurtuluş Yolu" diye ifade edilen Atatürk'ün Samsun'a çıktıktan sonra izlediği güzergahtan bahsetmek niyazındayım.
***
Sezarın hakkını Sezara vermek gerek... Son yirmi yıl içinde 19 Mayıs 1919'a yönelik Samsun'daki özel alanların sayısı arttırıldı. Bandırma Vapurunun bir kopyası Belediye evleri mevkiinde müze olarak açıldı, Sahil Yoluna Atatürk'ün karaya çıkmasına atıfta bulunan sembolik bir iskele tasarımı yapıldı, Panoroma 1919 müzesi oluşturuldu...
Ancak, kentin sembolü Atatürk Anıtı dahil tüm bu alanları iki saatin içinde dolaşmak mümkün... Bunu tamamlayacak hediyelik ürün satış noktaları, cazibe merkezleri, yerel lezzetlerin sunulduğu restoranlar, kent estetiğine yönelik alanlar gibi konularda zaaflar var. Yaylalar, termal tesisler, deniz, kültür ve tarih turizmi gibi ikincil alanlar da yetersiz kalınca eldekiler tek başına turisti çekmeye yetmiyor. Olsa olsa, Amasya - Trabzon - Rize tarafına giden tur otobüsleri için bir uğrak yeri olacak kadar ilgi toplayabiliyor. Turizm istatistikleri de bu tespitimizi doğruluyor.
***
19 Mayıs 1919 odaklı turizmin, kente gelenlerin hoşça uzun vakit geçirmelerini sağlayacak zenginliğe erişmesi için "Kurutuluş Yolu" hakikaten iyi bir proje idi. (Geçmiş zaman kullanıyorum, zira epey gündemde kalmasına rağmen bu konuda istenen noktaya gelinemedi.)
Bu proje eğer başlangıçta amaçlandığı biçimde gerçekleştirilebilirse, Samsun'a gelen bir turist kafilesi pekala Bandırma vapuru, Atatürk anıtı ve Panoroma 1919 müzesini gezdikten sonra Atatürk'ün izlediği güzergahı takip ederek Havza ve Amasya'ya kadar gidebilir, bu arada yol boyunca oluşturulacak anıtlarda fotoğraf çektirebilir, yerel yiyeceklerin tadına bakabilir, otellerde konaklayabilir, hediyelik eşya satın alabilirdi.
Tabii Atatürk'ün milli mücadelede geçtiği yolda bulunmanın manevi hazzını tadarak...
***
Kurutuluş Yolu projesi, önceleri "Ata Yolu" diye anılıyordu. "Atatürksüz bir 19 Mayıs" senaryosu uydurmaya çalışan iyi saatte olsunlar mı devreye girdi bilinmez, adı sonradan değişti.
Yeni adı da güzel tabii... Esas sorun isim değil, yolun bir türlü oturtulamayan konsepti...
Türk milli mücadelesi için sembol bir güzergah olan Kurtuluş Yolunda pek çok uzman çalıştırıldı. Üniversitelerden ve tarihçilerden katkı alındı. Yapılan iş konusunda STK'lar ve basındaki bazı önemli kalem üstatlarından eleştiriler de oldu. Lakin gelinen nokta itibarı ile yolun konsepti konusunda bile bir şeyler tam olarak oturtulamadı...
Burası Atatürk'ün geçtiği yılların standartlarını anımsatacak tarzda bir görüntüye mi kavuşturulmalı, yoksa bir asır önce bu yoldan geçen ulu önderin kişiliğine hürmeten yüksek standartlı, vizyoner bir kimliğe mi büründürülmeli... Buna bile karar verilmiş değil...
Yeni kapalı cezaevinden çöp istasyonuna, kedi evinden bakımsız bir takım eski model araç iskeletlerine kadar tamamen ilgisiz yapı ve figürlerle dolu bir güzergahla karşı karşıyayız...
Yüzüncü yılda devlet ricali ve turistleri bu yoldan bir kere geçirmek mümkün olmadı; çünkü yolun üst yapısı doğalgaz çalışmaları nedeniyle bozulmuş durumda...
***
Bağcıyla derdimiz yok, niyetimiz üzümün tadına bakmak... Bu nedenle eleştirileri burada keselim. Allah nasip ederse, gelecek hafta "Kurutuluş Yolu" için önerilerimizi yazarız. Belki iyi niyetimizi bir kenara kaydedip istifade etmek isteyen çıkar...