Dostlarımız, dava arkadaşı dediğim kişilerden, en hafif ifadesiyle gördüğümüz yanlıştan dolayı yazdığımız son yazıda, söz var bitire savaşı söz kestire başı demiş ve dünyanın temel dengesinin söz de yattığını söylemiştik.

Geçenlerde Sayın Başbakanımız bir laf attı ortaya Kürtaj cinayettir, sezaryen yasak. Ben bunu ilk duyduğumda, klasik gündem değiştirme, dikkati başka yere çekme, cambaza bak tarzında bir strateji olduğunu düşündüm. Çünkü bu, Türk siyasetçisi tarafından sıkça kullanılan bir metottu. Tabii, siz siyasi birtakım beklentiler içinde bir şeyler söylerken, bundan olumsuz etkilenecek insanların vebalini üstlenmiş olursunuz.

Öncelikle hem yeter söz milletindir deyip hem de vatandaşın mevcut kanunlara güvenerek kazanılmış hak saydığı konularda düzenleme yapılması son derece haksız ve evrensel hukuk kurallarına aykırı. Mesela karşılıksız çek cezasına güvenerek, çek keşide edenlerin alacaklarının, bu ceza ortadan kaldırılarak borçlularca gasp edilmesine izin verilmesi. Aynı mantık, kadının kendi bedeni üzerindeki tasarrufuna devlet müdahalesinde söz konusu.

Lafa gelince yeni Osmanlı, lafa gelince Avrupa, Amerika uygulamaları ben bilemem, aklım yetmez o kadar ötesine. Bildiğim, Kürtaj ve Sezaryen konusunda kanun yapmak isteyenlere, içinde yaşadıkları toplumu tanımalarını tavsiye ederim. Çok üzücüdür ki son on beş yirmi senede bu toplumun ahlaki değerleri oldukça erozyona uğradı. Özellikle yüksek kesimlerde, affınıza sığınıyorum ne kadar tecavüz, ne kadar fiili livata, ne kadar ensest ilişki suçu işlendiğinin farkında mısınız bilmem? Ya içki, uyuşturucu tüketiminin ne kadar arttığının, bu yolla ne kadar gayrimeşru gebeliğin oluştuğunun farkında mısınız? Peki bu yasaklardan sonra ne kadar gayrimeşru çocuğun doğma, kaç hayatın yıkılma ihtimalinin olabileceğinin farkında mısınız? Hadi bir mantık size hak verdik ve dedik ki, gayrimeşru ilişkileri bu yasak engeller? Oradan da acaba engeller mi yoksa kürtaj hastaneler yerine merdiven altlarına mı taşınır bunu sorgulamak gerekir.

Sezaryen meselesine gelince;
Bugün sezaryen veya normal doğum yapma hakkı, doğum yapacak kadının özgür tercihine bırakılmış durumda. Dün bir özel hastaneden aldığım bilgiye göre sezaryen ve normal doğuma devletin ödediği para aynı, yani dört yüz TL civarında. Yani hastaneler için arada fiyat farkı yok. Ha siz devlet olarak normal doğumu teşvik için sezaryen ücretini kısabilirsiniz, buna lafım yok. Ama ben bizzat biliyorum ki, birçok vakada son ana kadar risk anlaşılamıyor. Siz bu uygulamayı yapıp sezaryeni yasaklarsanız, risk altındaki hekim hastayı zorlarsa ve Rabbim böyle imtihan etmesin çocuklarımız ölürse bunun vebalini kim üstlenecek?

Bu uygulama söylendiği haliyle yasalaşırsa, ülkemizdeki birçok örneği gibi kişi hak ve hürriyetlerine aykırı, bilimsellikten uzak ve popülizm yapmak hariç, insanımıza zulüm getirecek bir durum oluşacağı korkusu var içimizde. Karşılıksız çek yasasına güvenerek çek kesmiş kişilerin kazanılmış hakkını onlara sormadan geri alan, kaç çocuk yapılacağını, bunun ne yolla yapılacağını, gayrimeşru, hayatları tehlikeye sokacak çocuklar doğurulup doğurulmayacağını, basının ne yazıp ne yazmayacağını belirleyen devletlere, demokrasinin bütün güzelliğiyle yaşandığı ülkeler denilemez elbette. Ve bu olaylardan canı yananların, AK Partili, MHPli ya da CHPli olmasının hiçbir önemi yoktur. Aynı gemideyiz ve güvertedekilerin yaşama şansı kazan dairesindekilerden sadece on beş dakika fazla.

NOT: Dün bir köşe yazısında basın duayeni ağabeyimizin, MHP İl Başkan Adayı arkadaşımız hakkında, AK Partili ortağı dilekçesini geri çektirmiyor tarzında bir yorum okudum. Gazeteci ağabeyimin diğer görüşlerine saygım var ama benim tanıdığım bu arkadaşım, böyle hareket etmez. Bunu yazmak vebal almaktır ve bu en çok o gazetecinin, bu olayda haklarını savunmaya çalıştığı Milliyetçi Hareket Partisine zarar verir.