Namussuzlukla

hayatlarını sürdürenler,
başkalarını da
kendileri gibi görür...
Çamur atar, iftira takar...
Yüzsüzdürler aynı zamanda...
Çamur atarken,
önce kendi ellerinin
kirlenmesi de
önemli değildir...
Yeter ki işin içinde para olsun!..
Ama nasıl bir para?
Bugünkü,
"O eller öpülür"
adlı öykümde
bu sorunun cevabını arayalım...

* *

Baba Kamil, Balo Aydın, Fiko,
Süper Engin, Kılıbık Hüseyin,
Totik Özcan, Mari Murat,
Deve Engin
ve Simon Aydın,
Demir Dayı'nın
kahvehanesinin
önünde,
koyu bir sohbete
dalmışlardı.
Hepsi de ilçenin
sevilen
esnafının çocuklarıydı.
Sohbetin konusu
zenginlik üzerineydi.
Baba Kamil, "Bu nasıl iş arkadaş?" dedi. "Babam, 40 yıldır
büyük esnaf, biz böyle otomobillere binemedik" Kamil, ilçenin en zenginlerinden
olan Hasan'dan söz ediyordu. Dededen zengin
olan Kılıbık Hüseyin,
tüccar olan babasının
köylerinden başka yerde malı mülkü olmadığından
yakındı. Fiko, memur çocuğuydu. Dedesinden
kalan evde oturuyorlardı. O sessizce sohbeti dinledi.
Mahallenin en güzel yerinde evleri olan
Balo Aydın da
"Çalışmakla zengin olunsaydı,
biz olurduk" diye sohbete girdi. Simon Aydın, mütevazı davrandı. "Adama miras falan kalmıştır" dedi.
Mari Murat, "Bu admı, babam tanıyor. Yalınayak birisiymiş. Nereden miras kalacak" diye itiraz etti. Deve Engin,
"Yok oğlum günaha girmeyin" diye karşılık verdiğinde,
o sırada Demir Dayı'nın sesi duyuldu. Demir Dayı, 75 yaşındaydı ve ilerleyen yaşına rağmen
küçük kahvehanesinde tek başına çalışıyordu. Hem garson hem de ocakçıydı. "Çayları tazeleyeyim mi gençler" dedi. Süper Engin,
"Demir Dayı'ya soralım mı bu adamı?" diye ortaya atıldı. Totik Özcan,
Süper Engin'in önerisini tasdikleyince, herkes ona uydu.
Soruyu Fiko sordu. "Demir Dayı, sen 50 yıldır burada kahvehane işletiyorsun. Sevilen de bir insansın. Herkesi de tanırsın. Bu Hasan, parayı nasıl buldu?"
Demir Dayı, başka işiniz yok mu dercesine onlara baktı. Baba Kamil, ayağa kalktı. Beline kadar gelen Demir Dayı'yı omuzlarından kavradı. "Hadi be Demir Dayı söyle" dedi.
Demir Dayı, hepsini tek tek süzdü. Gençlerin ailelerini iyi tanırdı. "Hasan'a mı özendiniz?" diye azarladı onları. Bu kez Mari Murat, ısrar etti. "Ne olur anlat" dedi.
Demir Dayı, çay tepsisi elinde tabureye oturdu. "Deminden beri
istemeden de olsa sizlere kulak misafiri oldum. Bazılarınızın babasını eleştirdiğini
duydum" derken, Kılıbık Hüseyin, "Yok dayı" diye lafını kesmek istedi,
Demir Dayı, eliyle susmasını işaret etti.
"Bu adam dolandırıcının teki. Bürokratlara kadın pazarlıyor, sonra onları tehdit edip,
ihaleleri alıyordu. Eskiler iyi bilir. Çok parası var ama
itibar sıfır."
Süper Engin, her zamanki saflığıyla "Niye?" diye sordu. Demir Dayı,
"Pezo Hasan diye anılmak iyi bir şey mi?" dedi.
Demir Dayı kalktı, çay ocağına doğru yürüdü.
Hepsi birbirine baktı. Sessizliği, Simon Aydın bozdu: "Öyle paranın..."
Vakit geç olmuştu. Kılıbık Hüseyin çay paralarını verdi. Herkes ayrıldı. Süper Engin ile Fiko,
aynı mahallede karşılıklı evlerde oturuyordu. Babasıyla sürekli tartışan Süper Engin,
Fiko'nun kulağına "Ne düşünüyorum biliyor musun?" diye fısıldadı. Fiko, aynı şeyi düşündüğünü
söyledi.
Ertesi gün olmuştu. Simon Aydın hariç, hepsi Demir Dayı'nın kahvehanesinde
buluştu. Hepsi de akşam eve gittiklerinde,
alın teriyle kazandıkları helal lokmayla kendilerini
büyüten ve kötü nam bırakmayan babalarının ellerinden öpmüştü.
Simon Aydın da bir süre sonra geldi. "Neredeydin?" diye sordular. "Mezarlıktaydım. Babama dua ettim" dedi.

Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve huzurlu günler dileğiyle...