Ne annem ne de babam var...
Babamı, 16 yıl önce kaybetmiştim, annemi de daha geçenlerde...
Anneler Gününü buruk kutladığım gibi, Babalar Gününü de öyle karşılıyorum...
Ama, henüz onları kaybetmemişlerin fırsatı var önlerinde...
Hayır duası alıp, gönüllerini hoş tutmak ve böyle bir güzelliği yaşatan yüce Allaha şükretmek için...
Mehmet Kemal Yavuzun Öyle değil adlı öyküsüyle
baş başa bırakıyorum sizleri...
Sevdiklerinize iyi bakın!..
* * *
Babasının ölüm haberini aldığında yüreği hiç sızlamamıştı. Çevreye ayıp olmasın diye cenazeye gidecekti...
Serhat, 18 yıl önce balayından dönerken trafik kazası sonucu eşini kaybeden ve bir daha da evlenmeyen halasının
yanına verilmişti.
Zengin hala, acısını dindirmek için onu oğlu bilmiş, her isteğini yerine getirmişti. Halasının her şeyiydi o. Bir dediği iki olmuyordu...
Serhat, halasıyla birlikte cenaze için Samsuna yola çıktığında gönülsüzdü. Yüzündeki ifade, halasının dikkatini çekti, Sanki ölen baban değilmiş gibi bir halin var evladım dedi. Serhat, gözlerini yoldan ayırmadan, tepkisiz kaldı. Sema Hanım, ağabeyinin iyi insan olduğunu anlatmaya başladı. Acı günlerini ağabeyinin yardımıyla aştığını ve onun sayesinde
hayata bağlandığını anlattı. Bir yandan da hıçkıra hıçkıra ağladı....
Serhat tepkisiz öylece yola bakıyordu. Nasıl anlatacaktı, bilemiyordu. Senin bildiğin gibi değil halacığım dedi. Halası daha da meraklandı, Bilmediğim bir şey mi var?
Serhat, otomobili bir akaryakıt istasyonunun otoparkına yönlendirdi. Anlatayım da dinle halacığım dedi.
Geçen yaz Samsuna geldiğimde,
babamın anneme karşı tavrını hiç beğenmedim. Ne istiyorsa anneme bağırarak söylüyordu. Zavallı annem de hiç istifini bozmadan gülümseyerek onun isteğini yerine getiriyordu. Babama, Niye böyle her şeyi yüksek sesle istiyor, anneme sağırmış gibi davranıyorsun? dedim. Bana bir şey söylemedi, aksine güldü. İlk günden sonra da eve hep geç gittim. Üçüncü gece dayanamayıp, Ankaraya geri döndüm. Size de bu olayı anlatmamıştım. Babam, anneme böyle davranmamalıydı.
Halası, Serhata acıyan gözlerle baktı. Serhata sordu: Abim, annene hakaret etti mi? Sövüp saydı mı?...
Olur mu öyle şey? Annem tepkisizdi. Canım annem, bu eziyete nasıl katlanıyordu?
Sema Hanım, durumu anlamıştı. Daha fazla dayanamadı. Yüreği insan sevgisiyle dolu ağabeyinin, oğlu tarafından kötü bir insan olarak anılmasına daha fazla tahammül edemedi. Sema Hanım, koltuğundan doğruldu ve Serhatın omzuna elini attı:
Ah benim güzel Serhatım, bunu bana daha önce neden demedin? Baban melek gibi bir adamdı. Boşuna günahını almışsın. Annen sağırdı ve bunu senin bilmeni istememiş, yemin dahi ettirmişti. İşitme cihazını da sen görmeyesin diye takmıyordu. Babanın, yüksek sesle annene hitap etmesi o yüzdendi deyince, o günden beri babasından nefret eden Serhat, direksiyona başını dayadı ve ağlamaya başladı.
Büyük bir pişmanlık duyuyordu. Annesinin, yüksek tansiyon sonucunda işitme kaybına uğradığını nasıl da anlamamıştı. Anne ve babasıyla çok az sohbet etme imkanı olmuştu. Çünkü, eve geç saatlerde gelmişti.
Otomobili çalıştırdı ve bir an önce babasının cenazesine yetişmek için gaza bastı. Sema Hanım, Samsuna gelinceye kadar Serhatın yüzlerce kere, Affet beni babacığım diye mırıldanışını duydu...
* * *
Bugününüz dünden daha iyi olsun. Sağlıklı ve mutlu günler dileğiyle gerçekten baba gibi baba olanları kutluyorum...