Basın özgürlüğü
nedir ve dünyanın
hangi ülkesinde
gerçek anlamda
basın
özgürlüğü
vardır?..
Bu soruların
cevabını verebilmek için
önce "Basın özgürlüğü" nedir,
ona bakmak gerekir...
Basın özgürlüğü;
en basit tanımıyla,
her türlü düşünce ve görüş ile
kamuyu ilgilendiren haber ve görüntülerin
en doğru ve tarafsız biçimde
okuyucu, izleyici
ve dinleyiciye
ulaştırılmasıdır...
Peki, bu tanım;
demokrasinin
tüm kurum ve kurallarıyla
yaşatıldığı ülkelerde
dahi uygulanabilmekte midir?..
Amerika'da İkiz Kuleler'e
bilim kurgu filmlerindeki
gibi bir saldırı,
bu ülkenin medyasında
objektif bir biçimde
yer alabildi mi?..
Fransa'nın başkenti
Paris'te
DEAŞ'ın hain
saldırısı da
aynı biçimde
medyaya yansıtılabildi mi?..
Hatta, yayın yasakları
konulmadı mı?..
"Üzerinde güneş batmayan
ülke" olarak ifade edilen
İngiltere'de durum farklı mıdır?..
Demek ki, basın özgürlüğünün
yanında, bir başka kavramın
daha önemi ortaya çıkmaktadır. O da
"Basının sorumluluğu"dur...
"Demokrasi
şampiyonu"
o ülkelerde;
basın özgürlüğünün
önünde
en önemli
engel;
dünya zengini medya patronlarının
ulusal ve uluslararası
ticari ilişkileridir...
Patronun ya da ilişkili olduğu
şirketlerin çıkarlarını
zedeleyecek
makale ve haberin,
o medya kuruluşlarında
yayımlanması
mümkün değildir...
Öyleyse, demokrasinin
yaşatıldığı
bu ülkelerde dahi
tam anlamıyla
"basın özgürlüğü"nden
söz etmek mümkün değildir...
Türkiye'de de
durum farklı değildir. Ancak,
bizde
"basın özgürlüğü"
hakaret özgürlüğü olarak
algılanmaktadır...
Hele de internet sitelerinde...
Her türlü iftira, yalan ve düzmece
haberler; medyanın bu mecrasında
serbesttir...
Mesela, atılan bir iftira
haberinin yayın içeriğinin
mahkeme kararına
rağmen
kaldırılması
gerçekleşmediği gibi
ilgili makamlar
da basın özgürlüğü ile
hakaret özgürlüğünü
birbirine karıştırır
hale gelmiştir...
Basın meslek kuruluşları dahi
bu haksızlıklar
karşısında sessiz kalmayı
tercih etmektedir...
Mesleki ahlaktaki
bu yozlaşma süreci,
maalesef basının
güven sıralamasında
yerlerde sürünmesine
yol açmıştır...
Sorumluluk, meslek ilkeleri
ve basın ahlakı, en az basın özgürlüğü
kadar önemli
görülmedikçe;
saygınlığı
yeniden elde etmek
mümkün olmayacaktır...
Uzatmaya gerek yok!..
Mustafa Kemal Atatürk
1924 yılında,
meseleyi şu sözlerle özetlemiştir:
"Basının tam ve geniş hürriyeti iyi kullanmasının, ne derecede nazik bir vaziyet olduğunu söylemeye lüzum görmem. Her türlü kanuni kayıtlardan evvel bir kalem sahibinin ilme, ihtiyaca ve kendi siyasi telakkilerine olduğu kadar vatandaşların hukukuna ve memleketin, her türlü hususi telakkilerin üstünde olan, yüksek menfaatlerine de dikkat ve hürmet etmek manevi zorunluluğu, asıl bu mecburiyettir ki umumi düzeni temin edebilir. Bununla beraber bu yolda yanılma ve kusur olsa bile; bu kusuru düzeltecek etken ve vasıta; basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir."