Eskiden yaz aylarında enflasyon düşerdi. Çarşıda pazarda sebze meyve bollaşır buna bağlı olarak sofraların bereketi artardı. Ne yazık ki son birkaç senedir yaz mevsiminde beklenen ucuzlama hissedilmiyor. Bunun başlıca sebebi Türkiye'de tarım sektörünün eski üretkenliğini hızla kaybetmesi, azalan tarım üretiminin artan nüfusu beslemeye yetmemesi...

Sektöründeki bu sıkıntı, ana geçim kaynağı tarım olan Samsun'u da fazlasıyla vurdu. Bir zamanlar yaşam döngüsü, tohumdan fabrikaya kadar olan sürecinden etkilenecek kadar tütüne bağlı olan Samsun ekonomisi, nicedir bu pınardan beslenemiyor. Geçmişte İstanbul halindeki pancar ve sebze fiyatlarını etkileyen Çarşamba, Bafra, Tekkeköy ve Terme Ovaları eski bereketini çoktan kaybetti. Meyve yetiştiriciliği ve fındık üretimi konusundaki çabalar, hala istenen sonuçları vermiş sayılmaz.

Samsun'un sanayileşmesinde izlenen hatalı stratejiler sonucunda Tekkeköy başta olmak üzere sulanabilir ve yüksek verimli arazileri kaybedildi. Tarıma dayalı sanayi yerine toprağı, suyu ve havayı kirleten türde sanayi kuruluşlarının gelmesi, Samsun'da sektörün hızla gerilemesine sebep oldu. Tarım ve hayvancılığın kan kaybetmesi, köyden kente göçü hızlandırdı. Ulaşımdan çarpık kentleşmeye, eğitimden güvenliğe kadar birçok olumsuzluğa yol açtı. Ayrıca işsizliği de patlattı.

Esasen Trakya, Ege ve Akdeniz'de tarım sektörü bizdekinden çok daha beter hasar görmüş durumda... Buğdaydan patatese kadar yüzlerce çeşit tarım ürününü ithal ediyoruz artık... Hayvancılıkta da tablo aynı...

Peki hal böyleyken... Türkiye'de tarım ve hayvancılık sektörleri hızla yokuş aşağı giderken... Gıda fiyatları uçarken... Samsun'da da hala ekilebilir verimli topraklar ve hayvancılığa müsait yaylalar varken...

Sırtımızı tarıma dönmeye, bereketli arazilerimizi küçültmeye, canlı hayvan varlığımızı azaltmaya, tarıma dayalı hayvancılığı küçümsemeye, meraları üreticinin elinden almaya ve köylüyü toprağa küstürmeye devam mı etmeliyiz?

Yoksa Türkiye'nin diğer bölgelerindeki hatalı tarım ve hayvancılık uygulamalarından pozitif yönde ayrışmayı mı seçmeliyiz?

Misal, özel sektörle iş birliği yaparak organize tarım bölgeleri yaratamaz mıyız? Ürün garantili tarımsal sanayi tesisleri kurulmasını, benzer biçimde de satış garantili tarım ürünü yetiştiriciliğine dayalı bir sistem geliştiremez miyiz?

Köylüye üç meyve fidanı, iki kovan bal, bir gebe inek, üç koyun vererek kendimizi aldatmak yerine yüzlerce ve hatta binlerce dönüm arazide ortak üretim yapmalarını sağlayacak bir kooperatifleşme düşünülemez mi?

Belli bölgelerde organik tarım çiftliklerini teşvik edip bu alanda tüm dünyaya açılan bir marka olamaz mıyız?

Samsun limanından gelen ağır gübre kokusunu içimize çektiğimizde "Gene Kolombiya'dan, Uruguay'dan, Arjantin'den canlı hayvan taşıyan gemiler gelmiş" diyeceğimize, "Arap yarımadasına, Çin'e, Avrupa ülkelerine hayvan satıyoruz" desek fena mı olur?

Sahi bu işe el atacak vizyona sahip bir Samsunsever yönetici yok mudur şu memlekette?

15 TEMMUZ'DAN DERS ÇIKARTMAK

İki sene önce yaşanan vahim darbe girişiminin yıldönümünde şehitlerimizi minnetle anıyoruz. Birçok yerde etkinlikler düzenleniyor, Kur'anı Kerim okunuyor, yürüyüşler ve törenler yapılıyor. Yaşanan olayın büyüklüğü dikkate alındığında bunların hepsi son derece gerekli... Zira toplumun hafızasının tazelenmesinde ve sıcak tutulmasına büyük yarar var.

Peki, ülkemizi bu uçurumun kenarına getiren süreci yeterince tartışıyor muyuz?

Devlet kadrolarına atamalar yapılırken liyakati esas almaya başladık mı?

Ülkemizde bin senedir varlığını sürdüren dini cemaatler ve tarikatların yeniden Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Mevlana, Pir Sultan Abdal, Taptuk Emre, İmam Maturudi gibi milli değerler ve milli felsefe üretmesini sağlamak için neler yaptık?

Gençlerimizin yabancı güç odaklarının ağına düşmesine karşı tedbir alıyor muyuz?

Zamanında bu türden tehlikelere karşı uyarılarda bulunanlar haklı çıkmışken, şimdi başka mevzularda yapıcı katkı vermeye çalışan iyi niyetli kimselerin düşüncelerini rahatça, özgürce ve yüksek sesle dile getirebildiklerini bir sosyal ortam inşa edebildik mi?

Bu vesile ile 15 Temmuz günü ülkemizi canı pahasına uçurumdan çekip alan şehitlerimize bir kere daha Allah'tan rahmet diliyorum.

BAŞIN SAĞOLSUN HACER ABLA

Atakum Belediye Meclis üyesi Hacer Kaya, herkesin sevdiği ve değer verdiği bir hanımefendidir. Son zamanlarda başında kara bulutlar dolaşıyor ablamızın. Önce damadı önemli bir kalp sekmesi yaşadı. Tam "çok şükür, iyileşti" derken bu defa da babası vefat etti. Allah rahmetiyle muamele eylesin. Hacer Hanım ve yakınlarının son acıları olsun...

EMİN ÇÖLAŞAN VE BOŞNAKLAR

Sözcü Gazetesi köşe yazarı Emin Çölaşan, sivri diliyle bilinir. Yazılarında espri yapmaz, kendi fikirlerini dikte ettiren düz bir üslup kullanır. Bu nedenle onun gibi düşünen ve hayata benzer çerçevede bakan bir hayran kitlesi olsa da karşı mahalle tarafından pek sevilmez.