'Sanat; gençliğe terbiye, yaşlılığa avuntu, yoksullara zenginlik ve zenginlere de süs verir' demiş Fredrich Schiller.
Tolstoy ise; "Sanatın gerçekçi ve yararlı olabilmesi için, uhrevi, milli, dini ve ahlaki özellikler taşıması gerekir" demiş.
Hani "pireye kızıp yorgan yakma" deyimi vardır ya. Herhangi bir duruma çok öfkelenince ortalığı birbirine katan insanlar için kullanılır. Bu deyim sanatçılar için daha da vahimdir. çünkü sanatçı; pireye kızıp yorganı yakmakla kalmaz, evi hatta apartmanı yakar.
Sanatçılar, duygularının en uç noktalarında yaşayan insanlardır aslında. Anında parlayan, anında sönen insanlardır. Övgüleri de parlak olur, yergileri de. Sıradan düşüncelerin insanı değildir sanatçı. Bir işi, bir düşünceyi birilerine yaranmak için övmezler ya da yermezler. İçindeki doğrular onu her ortamda konuşmasına, itiraz etmesine ya da takdir etmesine iter. O yüzden muhalif olarak algılanırlar, muhalefet ederler. Çünkü sorgularlar, yanlışa yanlış derler. Kaybetme korkuları olmaz, ihale peşinde koşmadıkları için.
Mevcut bulunan egemen sınıf ile araları pek hoş olmaz gerçek anlamda bir sanatçının. Sanatçı şartsız, koşulsuz biat etmez, sorgular. İkircikli bir durumdan hoşlanmaz .
Yine Frederich Schiller, "Bir ülkede akıl ve sanattan çok maddi servete kıymet verilirse bilinmelidir ki orada keseler şişmiş, kafalar boşalmıştır" demiş.
İşte bu şişik keselilerin ve boş kafaların arasında sanatçı her zaman isyankar durumundadır. Tahammül edemez bu tip insanlara.
"Yoksullardan uzaklaşınca sanat yoksullaşmıştır" sözünü söylemiş Romain Rolladnd.
"Sanat; doğanın içindedir, sanatçı ise onu oradan çıkarabilmektir" demiş Albert Dürer.
Evet; son söz Dylan Thomas'tan: "Sanatkar için sadece bir tek duruş vardır; dimdik"...
Sakın yanlış anlamayın, ukalalığımızdan değil, sanatçı kimliğimizden dolayıdır bu duruşumuz.
Sözde değil, duruşumuz özde; dimdik.