n
nn Ortadoğu kendine has tarzı ile Ortadoğuluğunu yapıyor ve akıllara durgunluk veren enteresan durumları görüyoruz. Daha önce de üzerinde durduğum gibi, bu gayya kazanının isine bulaşanın kendisini kurtarması da mümkün değildir. Beşar Esad’ın görmemezlikten gelmesi sonucu PYD’nin yapılandığını görüyoruz. Özellikle son günlerde, el Musra ile mücadeleye girerek, kuzey Suriye’de hâkimiyet temin etmiştir. Bazı haberler de yalanlanmış olmasına rağmen, müstakbel Kürt devletinin ikinci ayağını kurma çalışmaları içinde olduğu gerçeği alenen ortadadır. Türkiye açısından önemli olan diğer husus ise Güney sınırımızın güvenliğidir. Türkiye’nin Suriye ile 877 km uzunluğunda bir sınırı bulunmaktadır. Irak ile ise, 331 km.’lik sınırımız vardır. Her ikisini toplarsak 1218 Km. etmektedir. Belirli dönemlerde her iki sınır, Türkiye için kaçakçı gidiş-gelişleri ve kaçak getirilen emtia bakımından rahatsız edici olmuştur. Şimdi her iki sınırda gerekli güvenliğin sağlanamaması nedeniyle, kaçakçılık dâhil bütün terör olayların yoğun olarak yaşandığı bir hale gelmiştir. Türkiye her iki sınıra da tam olarak hâkim değildir. Bu husus PKK’nın faaliyete geçtiği, faaliyetlerini sürdürdüğü zamanlarda da açık olarak görülmüştü. Bu sınırlara sahip olamamak, PKK’nın bu duruma gelmesinde en büyük etken olarak ortaya çıkmıştır.
nn Kuzey Irak Kürt yönetiminin yardımları ile palazlanan, PKK’nın diğer kolu PYD ise, Kuzey Suriye’de bir oluşum içindedir. Bunun yanında ise, Suriye sınırımızdaki Ceylanpınarı’nda ise can güvenliği kalmamış olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye Irak ve gerekse Suriye sınırında en kısa zamanda güvenliği sağlamak durumundadır. Zira, Türkiye buradaki şer odaklarından çok çekmiş ve çekecektir. Bu şer odakları sadece ve sadece çıkar ilişkileri içinde bulunurlar ve bugün dost, yarın düşman haline gelebilirler. Osmanlıların Ortadoğu’ya hâkim oldukları dönemde, Araplar kayıtsız şartsız, Osmanlılara itaat halinde idiler. Zira, Osmanlılar güçlü idiler, zengin idiler. Araplar tarih boyunca bir millet olamamış ve her zaman gücün ve altının peşinde olmuşlardır. Birinci Dünya Savaşı sırasında ise, kendilerini 4 yüzyıl koruyan Osmanlıların yerine, Hristiyan âleminin yanında yer almışlardır. Her zaman söylediğim gibi, cahil ve her şeye çıkarları ile bağlı olan Ortadoğu halkları ile bir yere gitmek mümkün değildir. Onların bu çıkar ilişkilerine dayanan düşünce tarzlarına, bizlerin ayak uydurması mümkün değildir. Mısır’ın altı gün savaşları ile kanlı bıçaklı olduğu İsrail ile beraber hareketini anlamak da mümkün değildir. Darbe hareketi sonunda, Gazze’nin tek ulaşım ve ikmal kapısını Mısır kapamıştır. Türkiye, komşuları ile barışa yönelik bir politika izlemiş ve bunun için bütün fedakârlıkları yapmış olmasına rağmen; hiçbir komşusu ile iyi ilişkiler içinde olamayışının temel nedeni, Ortadoğu’nun kendine has olan dostluk anlayışıdır. Bu bakımdan Mısır’daki darbe sonunda, Türkiye’nin haklı olarak seçilmiş Cumhurbaşkanı Mursi’nin yanında olmasının da bir anlamı olmamış, Türkiye bir düşman daha kazanmıştır. Birçok Batılı ülke, ABD ile birçok Arap ülkesinin darbenin yanında yer alması akıl alacak şey değil ama, gerçek de budur. İngilizlerden tevarüs eden “İngilizlerin dostu yoktur, İngiliz’lerin düşmanı da yoktur. Sadece İngilizlerin çıkarları vardır” sözündeki gerçek budur. Türkiye’nin Filistin-Gazze sorununda, İsrail’i hedef alarak yürüttüğü siyaset hiç de olumlu olmamıştır. İsrail ile diplomatik ilişkiler çok kötü hale geldiği gibi, Gazze ile de dostluk tesis edilememiştir. Başbakan’ın Gazze seyahati, bizatihi Gazze ve Filistinliler tarafından engellenmiştir. Milletlerarası seviye hak ve hukuku savunmak başka şeydir, belirli gruplara arka çıkarak diğerlerine cephe almak başka şeydir. Dışişleri’nde soğukkanlı olarak hareket etmek ve öncelikle ülke çıkarlarını düşünmek gereği vardır. Güvendiğimiz dağlara kar yağmış ve dostlarımız düşman olmuştur. Kuzey Irak Kürt yönetimine de dost olarak bakmamak gerektir. Zira, bu yapı PYD ile Suriye’de Kürt devletinin ikinci ayağını oluşturduğu gibi, üçüncü ayağı oluşturacak Güneydoğu Anadolu’daki yapılanmanın da tam destekçisidir. Bu bakımdan, Türkiye’nin dış siyasetini yeniden gözden geçirerek, dost ile düşmanı birbirinden ayırt edebilen bir yapıya kavuşturma dileklerimle birlikte saygılarımı sunarım.
n