Şiir, yapısını oluşturan bütün unsurlarla, şekli, anlamı, dil ve üslubu ile mükemmel bir bütündür. Şiirde bu unsurları birbirinden ayrı ve bağımsız düşünmek mümkün değildir. Ancak bu, şiirin her şeyden önce bir dil ve söz sanatı olduğu gerçeğini de değiştirmez. Dilin en saydam, en damıtılmış, adeta imbikten geçirilmiş bir biçimi olan şiir, İbn Sina'ya göre, 'sözün sultanıdır.' Şiirde, belli bir şeklin potasında yoğrulan bütün unsurların, duygunun, düşüncenin, anlam ve söyleyişin o büyüleyici güzelliği, şairin kelimelerle ustaca kurduğu esrarengiz bir sistemden doğar. Şiirin kendine has ayrı bir dili vardır. Her ülkede şairler, genel dilin içinden seçtikleri kelimelerle, çeşitli söz ve anlam sanatlarını da kullanmak suretiyle bir şiir dili yaratırlar ve böylece 'lirik' bir söyleyişe ulaşırlar. Cenab Şehabeddin'in 'kelimelerle yapılmış resim' olarak tanımladığı şiir, günlük konuşma dilinin dışında ve ondan farklı yeni bir dil yaratma çabasıdır. Bu dili şair, konuşma dilinden seçtiği kelimelere yüklediği yeni birtakım anlamlarla kurar. İyi bir şair, kendi dilini şiir dili olarak kullanabilen, onu işleyen ve zenginleştiren bir kimsedir; kelimelere hükmeden bir dil cambazı ve bir söz ustasıdır. O kendini önce dili ile gösterir. Bunun için de, dili çok iyi kullanabilmesi gerekir. Aksi halde güzel ve gerçek şiire ulaşamaz. Zira şiir basit, derinliksiz, duygu fakiri birtakım kelimeler yığınından ibaret değildir.
Şair dili sıradan insanlar gibi kullanmaz; onu eğip büker, değiştirir, kelimeler arasında daha önce hiç görülmemiş ilişkiler kurar, onlara yeni ve orijinal anlamlar yükler. Böylece bilinmedik, alışılmadık söyleyişlere ulaşır, yeni ve değişik estetik değerler ortaya koyar. Şiir elbet bir dil ve söz sanatıdır, amaca göre seçilmiş kelimelerle yazılır, ama dil mûsikîsinden ve iç ahenkten yoksun karmaşık bir kelimeler yığını da değildir. Bir şair, kendi dilinin inceliklerini, kelimelerin değişik anlamlarını, dile ilişkin bütün kural ve kaideleri çok iyi bilmeli ve yerli yerinde kullanabilmelidir. Şair dile bir yenilik, farklı bir söyleyiş getirmelidir. Şiirin güzelliği önce dilinde görülür. Şiirin dili konuşma dilinden çıkmıştır, ama ona benzemez, ondan farklıdır; süzülmüş, incelmiş, işlenmiş bir dil, Paul Valéry'nin deyişiyle, 'ikinci bir dildir ve şiir dil içinde dil kurmak' sanatıdır. Şair de 'dil içinde bir dil yaratmak' için yazar. Usta şair işte bu ikinci dili yakalayan şairdir ve kendine has bir şiir dili kuramayan birine de şair denilemez. Şairin kendi şiir dilini, ortak dilden, konuşma dilinden çıkarmayı başarabilmesi gerekir. Bu da onun, dilin bütün ses ve mûsikî imkanlarını, anlam zenginliklerini bilmesine bağlıdır. Şiir dili kelimelerin yalnız yalın, bilinen günlük anlamlarını ifade etmez. Bu dilde mecazların, anlamı açık ya da kapalı sembollerin, çeşitli söz ve anlam sanatlarının önemli bir yeri vardır. Şiir bunların çeşitliliği ve güzelliği ile estetik bir değer kazanır. Şiir, hiçbir fevkaladeliği olmayan, kuru, basit ve sıradan bir anlatımla bağdaşmaz. Şiirde kelime, yerine göre bir başka anlama; duygu, hayal, kavram, mizah, alay, öfke, özlem, isyan vb. de göndermeler yapar. Şiiri şiir yapan önce dil ustalığıdır, amaca göre seçilen kelimelerin ustaca dizilişi ile elde edilen iç ses ve iç ahenktir. Şiir gönüllerimizi ve ruhlarımızı besleyen zengin ve üstün bir dil hazinesidir. Şiir dilinin farkı ve ayrıcalığı da buradan gelir.
Bütün bu hususlarda çok dikkatli ve titiz davranan bir şair olduğu bilinen Yahya Kemal'in, şiiri 'bir kelime istifi, kelime seçme ve kullanma sanatı' olarak tanımlaması, bu bakımdan çok anlamlıdır. 'İstif'te bir sıra, bir düzen, bir güzellik bulunur. Şiir de bundan nasibini alır. Bu da ancak, şiirde kullanılan kelimelere bilinenlerin ötesinde yeni anlamlar yüklemek ve onları yerli yerinde ustaca kullanmakla, Yahya Kemal'in deyişiyle 'istif' etmekle mümkün olabilir. Bir şiirde iç ahenk, mûsikî ve anlam derinliği ancak böyle ortaya çıkabilir, içli, lirik ve güzel şiirlere de ancak böyle ulaşılabilir. O itibarla, bir şair ya da yazarın, genel dilin içinden seçtiği kelimelerle, kendine has bir dil yaratması önemlidir, ama bu kelimelerin kullanılış ve söyleniş biçimi, işlenen konu ya da imajın yeni ve daha değişik bir tarzda ifade edilebilmesi, yani 'üslup' daha da önemlidir. Bir şairi başkalarından farklı kılan, kendine has bir söyleyiş biçimine, özgün ve özel bir üsluba sahip olmasıdır. Şair, yüzyıllar boyu işlenegelen ve klişe haline dönüşen duygu, imaj, hayal ve düşünceler dünyasında yaşayan bir kimsedir. Elbet bu başka şairler için de geçerlidir ve böyle kaotik bir ortamda ve aynı konular üzerinde yazan bir şair, ancak özgün bir üslup yakalayabildiği ölçüde başarılı olur ve öne çıkabilir. Çünkü bir edebî eser, ancak üslubu ile özlü ve özgün bir nitelik kazanabilir. Büyük şairlerin büyüklüğü de öncelikle buradan gelir ve merhum Mehmet Kaplan Hoca'nın dediği gibi, şairin kudreti, kullanmış olduğu kelimelerin zenginliği ile değil, onları kullanış tarzı ile ölçülür.