Sokrates (MÖ 469 - MÖ 399), Eski Yunan'ın en ünlü düşünürlerinden ve Felsefe'nin temel taşlarından birisi; belki de birincisi…
Demokrasinin beşiği olarak görülen medeniyette, demokrasiye karşı çıkan, aykırı bir kişilik... Yaz-kış çıplak ayakla gezen, yazılı kitabı bulunmayan bir deha… Günümüze değin ulaşan bilgileri, talebesi Platon'a (Eflatun) borçluyuz.
Demokrasiye eleştirisinin gerekçesi basit ve anlaşılabilir... Halkın oy çokluğu ile alınan kararların doğru olacağını söylemek doğru değildir:
"Bir gemide rotayı belirleyecek olan kaptandır. Bilgisi tecrübesi ve mesleği ona bu hakkı verir. Beş yüz kişilik yolcu grubunun oylama ile alacağı karardan, kaptanın yalnız başına vereceği karar daha doğru olacaktır."
Talebesi Platon (MÖ 427-347) da aynı görüştedir. Hatta daha sert eleştirilerde bulunur:
"Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar; Demokrasi despotluğa dönüşür."
Atina gençliğin yozlaştırmak suçlaması ile mahkemeye çıkarılır. Beş yüz kişilik jüri önünde tarihe geçen savunmasını yapar:
'Beni eskiden beri suçlarlar; üstelik bunları en çok etki altında kalabileceğiniz çağlarda, kiminiz daha çocuk ya da delikanlıyken kulaklarınıza doldurmuşlardır. Hem bu suçlamalar, karşılarında kendilerini yanıtlayacak kimse yokken benim arkamdan oluyordu.
…Ne diyorlar beni lekeleyenler:
Sokrates suçludur.
Yeraltında, gökyüzünde olup bitenleri araştırıyor, açıkça, eğriyi doğru diye gösteriyor, başkalarına da kendisi gibi olmalarını öğretiyor. Suçlamanın aşağı yukarı özü bu.'
Araya girenler olur. Suçunu kabul etmesi halinde, düşük bir ceza ve tazminat ödeyerek kurtulacaktır.
Reddeder.
Beş yüz kişilik jüriden, iki yüz altmışının oyuyla ölüme mahkum edilir.
Ölümü beklerken, dostları kaçırmayı teklif ederler. Yine reddeder...
Ölümü beklediği o günlerde, ölümün mantığını ve felsefesini anlatır:
"Ölüm ya şuur sahibi bir yaratık olarak varlığımızın sona ermesi, ya da başka bir diyara göç etmesidir.
Eğer birinci ihtimal doğru, ölüm 'rüyasız bir uyku' ise, o zaman 'şaşırtıcı bir kazanç'tır. En mutlu kral bile rüyasız sonsuz bir uykunun hayatındaki herhangi bir günden daha güzel olduğunu bilir.
Diğer taraftan ölüm, kişinin daha önce hayatını kaybedenlerin bulunduğu bir yere gitmek ise, o zaman daha da büyük bir nimettir. Çünkü orada eskiden yaşamış bütün büyük kişilerle, şairlerle ve onların şiirlerine konu olmuş kahramanlarla buluşmak mümkün olur.
Görüldüğü gibi, her iki halde de ölüm iyi bir şeydir."
Son anları yaklaşırken dostlarının şahsında tüm insanlığa seslenir, Sokrates:
'Ayrılık saati geldi, herkes kendi yoluna gidecek, ben ölüme ve siz hayata. Hangisinin daha iyi olduğunu sadece Tanrı bilir.'
Ve ölüme gitmeden hemen önce karısı ile vedalaşır. Ağlayan, perişan haldeki kadın inler:
"Seni haksız yere öldürüyorlar."
Sokrates, tarihe geçen cevabını verir:
"Haklı yere öldürseler daha mı iyiydi?"
Sonuçta, kendisine baldıran zehrini, bal şerbeti içerisinde verirler..
İçer.
Diyaloglarını, derslerini ve savunmasını talebesi Platon yazıya döker. İki bin beş yüz yılı aşarak, günümüze kadar ulaşır.
Son anından iki ders bırakır: Haksız yere devlet tarafından demokratik olarak öldürülmenin onuru ve zehirlerin şerbet içerisinde verileceği gerçeği...
Sokrates'ten iki bin sene sonra, Altmış yaşındaki Galileo Galilei 1633'te Engizisyon mahkemesine çıkarılır. Suçu dünyanın döndüğünü iddia etmesidir. Sonuçta, Galilei ölümü göze alamadı; diz çökerek iddiasından vazgeçtiğini kabullendi.. Kalkarken, "Eppur si muove" (Yine de dünya dönüyor) diye mırıldandığı nakledilmiştir.
Bir yıl sonra (1634'te) vefat etmiştir.
Yirmi birinci yüzyılı yaşarken, Sokrates hakkında "ölüm" oyu veren 260 kişiden hiç birinin adı-sanı kalmadı.
Demokrasi ve hukuk... Devam ediyor...
Sokrates'e gelince...
İnsanlık onurunda, onuru ve fikirleriyle yaşıyor.
Galilei'nin bilime katkıları saygıyla anılırken, ölüm karşısında insanlık onuruna diz çöktürmesi de unutulmadı. Tarihe mal oldu.