n

n

n Amerika Birleşik Devletleri, tek kutuplu dünyada, dünya liderliğini idame ettirmektedir. Bir buçuk milyarlık nüfusu ile Dünyanın en kalabalık ülkesi konumundaki Çin’in iki katı GSMH’ya sahiptir. Bir bölge devleti olmanın dışında bir dünya devleti olan ABD’nin bütün projeleri de dünya çapındadır. Dolayısı ile dünyadaki bütün devletlerle ilişki içinde bulunmaktadır. Bu ilişkilerde esas olarak da Amerikan halkının menfaatleri ön safhada yer almaktadır. Dünyaya ve dünyadaki devletlerle olan ilişkilerinde hep kendi çıkarları açısından bakmaktadır. Bu anlayış, bizdeki dost ahbap ilişkilerinden farklı bir mecrada ortaya çıkmaktadır. Barack Obama, ABD Başkanlığı’na seçilince, Müslüman aileden gelmiş ve siyahî olması nedeniyle; sanki biraderimiz seçilmiş havasına girdik. Bunların hissi davranışlar olduğunu ve ABD dünya siyasetinin asla değişmeyeceğini ifade etmiştim. Bunları bir tarafa bırakalım, ABD’de parti değişikliği, yani Cumhuriyetçiler veya Demokratlar’dan birinin iktidara gelmesi bile ABD’nin dünya siyasetini değiştirmez. Elbette, belirli bir miktar değişiklik ortaya çıkmasına rağmen; bunun çok farklı bir siyaset politikalarını ortaya koyacağını düşünmek ve ümit etmek mümkün değildir. Zira, ABD’de kısa vade, orta vade ve uzun vadede takip edilecek olan siyasi politikaları vardır ve çok öncelerinden bu planmış olup, uzun süreden bu yana uygulanmaktadır.

n

n Birinci Dünya Savaşı’nı bir tarafa bırakacak olur isek, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD, dünyanın liderliğine soyunmuştur. İki kutuplu dünyada öncelikle kendisine komünizmi hedef almıştır. Bununla ilgili olarak ilk müdahaleyi, Türkiye’nin de fiilen katıldığı Kuzey Kore ile Güney Kore savaşında; daha sonra Uzak Doğu’da; Kamboçya ve Vietnam’daki savaşlarında görüyoruz. Afganistan’da Rusların çıkarılmasında baş aktör olarak görev yapmıştır. Görüldüğü gibi, ABD’nin bu davranışlarında; Profesör Nicholas Spykman (1893-1943)’in “kenar kuşak teorisine” göre hareket edildiği ortadadır. Daha sonra, ABD’nin, İngiltere ile Irak’a müdahalesine şahit olduk. Yalnız, bu tarihten sonra, ABD’nin müdahalelerinde, doğrudan kendi güçlerini kullanma yerine, ülkelerdeki muhalif güçleri kullanma şeklinde taktik değişikliği ortaya çıkmıştır. Bu hususu Arap baharında da görmekteyiz. 1960’lı yıllardan beri ABD’de, Amerikan askerinin savaşta ölmeleri sebebi ile idareye karşı menfi bir kamuoyu oluşmuş bulunmaktadır. Amerikalılar, kendi çocuklarının uzak diyarlarda ölmesinden hoşnut değillerdir ve bu hareketin öncülüğünü Amerikan kadın dernekleri yapmaktadır. Bunun sonucunda ABD, Afganistan’a olan müdahalesinde daha çok, Abdül Reşit Dostum güçlerini kullanmıştır. ABD belirli bir tarihten sonra, ateşi eliyle tutma yerine, Suriye’de olduğu gibi, maşa kullanmaktadır.

n

n Yukarıda üzerinde durduğum gibi, ABD dünyanın liderliğini sürdürme çabaları içinde olduğu gerçeği inkâr edilemez. ABD’nin müttefikimiz olduğu gerçektir. Dünyanın neresinde olursa olsun, bütün ülkeler ABD’nin çıkarlarına hizmet ettikçe veya en azından ona karşı çıkmadıkça, onun müttefikidir. İcabında kendine hizmet edecek olan, yasal olmayan terör örgütlerini kurmak veya kurulmuş olanlarla ilişkiler içinde olmak, onların dünya siyaseti bakımından uyguladıkları sistemler manzumesi içinde yer almaktadır. Bu bakımdan da, kendine düşman olarak hiçbir ülkeyi görmez ve dostu da yoktur. O sadece kendi çıkarları için her milletle ve kuruluşla el sıkışarak masaya oturabilir, oturmaktadır. Zaman, zaman ülkemizdeki ABD karşıtlığı veya sempatizanlığını anlamam mümkün değildir. ABD kendi çıkarları için Türkiye’nin düşmanı olanlarla ve dostları ile işbirliği içindedir, bu özelliği de devam edecektir. Bu bakımdan ABD ile olan ilişkilerde durumu bu açıdan değerlendirmek gerekir. Dış ülkelerle olan münasebetlerimizi, çok soğukkanlı olarak ve dostluk ahbaplık yerine çıkarların pazarlık edildiği ortam olarak kabul etmek gereği ortadadır. Türkiye’nin de dış siyasetinde, uzun soluklu ve kendinden başkasının dost olmadığı, düşmanının da olmadığı; sadece çıkarların olması gereği ile saygılarımı sunarım.

n