Sanki kıyamet gecesiydi...
Sabah 04.00 sularında gökyüzünde çakan şimşekler, nereye düştüğü bilinmeyen yıldırımlar...
Bir korku filmi gibi...
Dehşeti, sabahın ilk ışıklarıyla görebilmiştik...
Gazetenin aracı sular altında kalmıştı. Aboneye gidecek gazetelerin bir bölümü de ıslanmıştı. Merkez büronun elektrikleri de kesilmişti...
Sıkıntımız çok büyüktü...
Muhabir arkadaşlarımızın şehrin çeşitli yerlerinden bildirdikleri acı haberler, daha da yürek dağlayıcıydı...
Çöken yollar, su baskınına uğrayan iş yerleri ve evler, parçalanan araçlar...
Şehiriçi trafiği allak-bullak...
Aman Allahım!..
Korkunç manzara...
Felaketin adını koyamıyorum...
Yine de şükrettim...
Ya bu yağmur bir saat daha sürseydi, taş üstünde taş kalır mıydı?...
Olabilecekleri düşünemiyorum bile...
Ancak bu felaketten bir ders çıkarmak gerektiğini de söylemek istiyorum...
Yazık bu milletin çektiği çileye...
Kaybolan milli servete...
Bir kere daha düşünmek gerekir...
Tabiat ana affetmiyor...
Ona göre...
Not: Yurtdışında olduğum için yazılarıma bir süre ara vermek zorundayım. okuyucularıma duyurulur