ANNESİNİN MAVİ GÖZLÜ PAŞASI VE ARKADAŞLARI UNUTULMASIN DİYE TARİHE 28. YIL NOTU DÜŞÜYORUZ - (5)

Güvenlik kuvvetleri olay yerine geldiğinde gördüklerini ve bildiklerini görmedik, duymadık yalanı ile güvenlik kuvvetlerimizi oyalayabileceğini düşünerek aktaran içimizdeki zavallı hainler acaba teröristleri daha ne kadar koruyabileceklerdi. Bu hunharca işlenen katliamda güvenlik kuvvetlerine karanlık, yardım ve yataklık yapan köylü kılıklı hainlere aydınlık bir çok nokta vardı. 20 kişilik bir yaratık grubu gündüz saat 16:30 sularında bu alçaklığı yapıyor ama kimse görmüyordu(!) Belki de o görmedik duymadık yalanıyla günü kurtaranlar, ilahi adalete hesap vereceklerini hesap edemeyecek kadar beyinsiz ve zavallı yaratıklardı. O yıllarda iletişim olanakları şimdiki gibi dijital anlamda gelişmiş değildi. Ne internet, ne sosyal medya, ne dijital habercilik ne de özel televizyon kanalları yoktu. Gazetelerin, haber ajanslarının sağlıklı haber ağı ise terör olayları nedeniyle bölgede çok yeterli değildi. Çoğu zaman bölgeden yetkililerin açıkladıkları ile sınırlı kalıyordu. Bu yüzden bir çok katliam zamanında doğru olarak paylaşılamıyordu. Özel televizyon kanaları zaten yoktu. Özel kanal olarak bir Star Televizyonu yayındaydı oda yurtdışından ancak kaçak yayın yapabiliyordu. Güneydoğu ve doğudaki haberlere ulaşmak doğru bilgi alabilmek o kadar kolay değildi.

Bazen de şehit haberleri çok dar alanda tutuluyordu. Ama 4 Astsubayın şehadet haberi birkaç kanallı TRT 1 ve TRT 2 kanalından bütün ülkeye akşam haberleriyle birlikte 18 Nisan 1992'de, 'Pamuk Geçidinde hain pusu, 4 Astsubay şehit ' başlığı ile duyuruldu. Henüz acı haberden 4 şehidin yakınlarından hiç kimsenin haberi yokken TRT televizyonu akşam haberlerinden ilk haberi Şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın ağabeyi Ayhan Hamlı Samsundaki babevinde öğrenmişti. Hem de yeni aldığı ve yeni kurulumunu yaptığı teleteksli bir televizyondan.Çok acı bir haberi tek başına almak Şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın ağabeyini şoka uğratmıştı. Bütün acı yük bir anda İlhan Astsubayın ağabeyinin omuzlarına binmişti. Onu nefessiz bırakmış adeta yok etmişti. Tarifsiz bir acı içerisine tek başına kalmak kolay değildi. Kendisini herşeye rağmen toparlamak zorundaydı. Tek katlı evlerinin bir odasını Terzihane olarak kullanan ve orada dikiş diken babasına o zor haberi adeta bir el bombasını patlatır gibi vermişti. Sonrasını hayal bile etmeyin. Sonrada evin mutfağının tezgahında akşam yemeği hazırlığı yapan annesine bir kıyamet haberini verir gibi İlhan Astsubayın şehit edildiği haberini vermek zorunda kalmıştı. Şehidin annesi Bedriye anne şaşkındı çaresizlik ve şehit acısı can evinden vurmuştu. Oysabir gün önce tam bu saatlerde telefonda konuşmuşlar annesine tedavisi için 500 lira para göndermişti. Annesine parayı ağabeyinin banka hesabına havale ettiğini söylemişti. Annesinin gözünde sarı nokta hastalığı vardı. Samsun'da o yıllarda bu hastalıkla ilgili bildikleri bir doktor yoktu. Samsun Asker Hastanesi İstanbul'a Haydarpaşa'daki Askeri Hastaneye sevk etmişti. Annesinin göz kontrolü vardı. Haftaya göz kontrolü için İstanbul'a gitmesi gerekiyordu. İlhan Astsubay annesine 500 lirayı yol parası olsun diye göndermişti. Şehit haberinin babaevine düştüğü dakikalarla yarışılan süreçte en zor görev şehidin ağabeyinin olmuştu.

Evladını ve kardeşini şehit veren Astsubay İlhan Hamlı'nın babaevi adeta büyük bir yangın yeriydi.Ama hiç kimse yangını görmüyordu. Ateş sadece düştüğü yeri yakmıştı. Devlet yetkilileri şehidin babaevinin kapısınına gelmeden şehit haberinin TRT televizyonu aracılığı ile şehit evine jet hızı ile gelmesini kamu vicdanın sorgulamasına bırakıyorum.Yıllardır bu merhametsizliği yapanların ilahi adalete hesap vereceklerini düşünüyoruz. Çünkü o yıllarda ne askeri birliklerde, nede valilik ve kaymakamlıklarda şehit gazi işleriyle görevli hiç bir birim bulunmuyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse kimse burnundan kıl da aldırmıyordu. Bürokrasi güçlü ama çoğu zaman vicdansız ve merhametsizdi. Çok katı kurallar hakimdi. Kimse resmi çizginin dışına çıkmıyor, gelişmelere göre insiyatif kullanmıyordu. Şehidin babevine acı haberi bildirmek için sağlık görevlisi eşliğinde hiç kimse gitmez mi? O yıllarda kimse şehidin babaevinin kapısına şehadet haberini vermek için gitmiyordu.Bunu uydurmuyoruz, çok net yaşandı şehit Astsubay İlhan Hamlı'nın babaevine ne acı haberi vermek için, nede taziye için hiçbir yetkili gelmedi. Ne tek katlı evinin önüne taziye çadırı kuran, nede tek katlı evinin önüne Türk bayrağı asan hiç kimse olmadı.Düşünen bürokrasi uygulatan yönetici yoktu. Bu ülkede bayrakta vardı çadırda vardı ama kimse ne yapması gerektiğini bile bilmiyordu.Çok şükür ki, sonraki yıllarda bu eksiklik fazlası ile giderildi. Kamu vicdanı şimdi daha ilgili şimdi daha vefalı ve çok daha bilinçli. Olması gerekenin de bu olduğunu yaşayarak görmeye devam ediyoruz. Şehit astsubay İlhan Hamlı'nın babaevine düşen o ateş topu aynı anda Kars'daki kirada oturduğu kendi evine eşinin ve 6 yaşındaki kızının yüreğine de düşmüştü. İsyan etmenin sağa sola saldırmanın kimseye hiçbir faydası yoktu. Ortada 4 kahraman Astsubayımızın cenazesi vardı. Onlar Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu oldukları için şehit edilmişlerdi. Onların katledilme nedeni içtikleri askerlik yeminine bağlı kalmalarıydı. PKK terör örgütünü elbette sevmiyor, onları Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve Türk Milletinin düşmanı görüyorlardı. Terör örgütü mensupları gibi düşünmeleri, onların kanlı çizgisinde olmaları asla mümkün değildi. Vatan, bayrak ve millet aşkı ile bu uğurda her an gözlerini bile kırpmadan canlarını feda etmeye hazır kahraman Astsubaylardı.

Hiç bir zaman bölücü yıkıcı hiçbir akımın etkisinde olmadılar, onların düşüncelerine sempatide duymadılar. Onlar annelerinden helal süt emmiş kahraman Astsubaylardı. Vatan, millet ve bayrak uğrunda şehadete yürürken TSK mensubu olmaktan zerre kadar pişmanlık duymadılar. Cansa feda edilecek olan hainlerin yüzlerine tükürerek, silahsız ve sivil olmalarına rağmen şehadet şerbeti içmekten korkmadılar. Pamuk geçidinde dört fidan toprağa düştü. O dört fidan vatan oldu, bayrak oldu, Türk Milleti oldu. Hainler ise ıssız dağlarda birer birer hainlikleriyle yok olup gittiler. Dün olduğu gibi bugünde hainliklerine ve kalleşliklerine devam edenlerde aynı kötü sonu yaşamaya devam ediyorlar.


18 Nisan 1992 Cumartesi günü Kars ili Iğdır İlçesi ( o yıllarda Iğdır Kars iline bağlı bir ilçeydi) Pamuk Geçidinde 16:30 sıralarında şehit edilen sivil ve silahsız 4 kahraman Astsubayın cenazeleri olay yeri incelemesinden sonra Iğdır ilçesi Devlet Hastanesi morguna akşam saatlerinde otopsi için getirildiler. Bütün bunlar ailelerin haberi olmadan yaşanırken 4 kahraman Astsubayın resmi kimlik tespitleri yapıldı.Resmi kimlik tepitini olay günü Doğubeyazıt Astsubay Orduevinde ziyaret ettikleir 1.Mekanize Tugay Komutanlığı emrinde görevli bir Astsubay yaptı.1 nolu ceset Kars 14 Mekanize Tugay Komutanlığında görevli 26 yaşındaki Hasan oğlu İstihkam Astsubay Üstçavuş Mustafa Karaçimen'e aitti.2 nolu ceset ceset Kars 14.Mekanize Tugay Komutanlığında görevli 28 yaşındaki Mikdat oğlu Tankçı Astsubay Üstçavuş Erkan Iğdır'a aitti.3 nolu ceset Kars 14. Mekanize Tugay Komutanlığında görevli 24 yaşındaki Nihat oğlu Ord.Teknisyen Astsubay Çavuş Naci Yıldırım'a aitti.4 nolu ceset ise Kars 14 Mekanize Tugay Komutanlığı nda görevli Ahmet oğlu İstihkam Teknisyen Astsubay Kıdemli Üstçavuş İlhan Hamlı'ya aitti. Kimlik tespitini yapan astsubay için 4 kahraman Astsubayın kimliklerini tesbit etmek gerçekten çok acı verici bir durumdu. Ziyaretinize gelen birlikte oturup sohbet ettiğiniz Astsubay arkadaşlarınızın kimliklerinin tespitinin size yaptırılması kadar acı bir durum olamazdı. İnanılır gibi değildi… 18 Nisan 1992 günü saat 19:00'da Iğdır Devlet Hastanesinde başlayan otopsi işlemleri Saat 22:00 bitirilerek tutanak imza altına alınmıştı. Ölü Muayene Otopsi Zaptında toplam 7 kişi için imza yeri açılmış beş kişi ıslak imza atmıştı. Otopsi Zaptında imzası bulunanlar; Cumhuriyet Savcısı,Yazman,Bilirkişi Doktor,Otopsi Yardımcısı,Bilirkişi Polis Memuru (Hastanede görevli) birde imza açıldığı halde imzası boş bırakılanlar vardı onlarda Şoför ve Hüviyet tanığı idi. Iğdır Devlet hastanesi buz gibi soğuktu. O buz gibi soğuk morgda cennet kokulu 4 vatan evladı bir gece zorunlu misafir edildiler. Gecenin sabahı nasıl olacaktı. Bir gece önce kendi sıcak yataklarında yatan 4 güzel asker ne yazık ki gecenin ayazında buz gibi bir morgun misafirleriydi. Misafirlerini morgda bekleten ev sahibi nasıl birisiydi? 4 kahraman güzel asker buz gibi bir morgda misafir edilirken acılı aileler sıcak yataklarında yatabilir miydi? Aileler için gece bir türlü sabah olmuyordu. Evlat acısı, kardeş acısı, eş acısı, baba acısı kolay mıydı? O gece aile bireylerinden hiç kimse uyumadı. Geceye gözyaşı hakimdi. Hiç şüphesiz ölüm her nefisin tadacağı kurtuluşu olmayan bir sonda. Elbette bu Allahın bir emriydi. Buna kimsenin isyan ettiği ya da karşı geldiği yoktu. İsyan ve tepki bu korkunç olayda en küçük dahili bile olsa tüm dahili olanlaraydı. Onların kim olduklarını tek tek saymaya gerek yok biliyoruz ki, onlar bu korkunç olayın gerçek failleridir.
(Devamı yarın)